Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Sinema Ölülerle konuşan adamın Altın Yılı

        Kadir İnanır...

        Kariyerinin 50'nci yılını kutluyor.

        'Kutluyor' kelimesi lafın gelişi.

        Ortada bir kutlama yok.

        Yığınla sinema derneği var ama Kadir İnanır'ın 'Altın Yılı'nda olduğunun farkında olan tek bir kişi bile yok.

        Daha önce 'Altın Yılı'nda olan sanatçılar nasıl hatırlanmadıysa Kadir İnanır da hatırlanmıyor.

        Peki sinema dernekleri neye yarar?

        Sektörden birinin, kendi üyesinin 'Altın Yılı'nı hatırlamayacaksa bir sinema derneği ne işe yarar?

        Hayatta sadece bir kez olan 'Altın Yıl'da sanatçılar için neden bir organizasyon düzenlenmez?

        Kariyerinin 50'inci yılında olan bir sanatçı, sektörü tarafından neden onurlandırılmaz?

        O organizasyonda sinemanın deneyimleri kişileriyle gençleri neden buluşturulmaz?

        Deneyimlerle yeni bilgiler, yeni anlayışlar neden harmanlanıp da sinemaya sinerji olarak aktarılmaz?

        'Sektör' dediğime bakmayın.

        O da lafın gelişi...

        Kadir İnanır'ın 'Altın Yılı'nda 3 büyük film festivali düzenlenecek.

        İstanbul Film Festivali, Adana Film Festivali ve Antalya Film Festivali...

        Bakalım hangisinde Kadir İnanır'ın 'Altın Yılı'na özel bir program yapılacak?

        Yıl 2007...

        - Kadir Ağabey sete gelebilir miyim?

        - Gel, sabah burada ol.

        Akşamın 8'i.

        Gideceğim yer Amasya.

        Bindim otobüse...

        Önce Ankara'ya oradan da Amasya'ya.

        Meğer Amasya'da son 37 yılın en soğuk günleri yaşanıyormuş.

        - 19...

        Hava İstanbul'da iyiydi.

        Üzerimde ince bir mont.

        Sete vardım, çekimler şehir meydanında.

        Kadir İnanır, yönetmen Şahin Gök ile sohbet ediyor.

        Uzaktan gördü.

        - Uleyyynnnnn, bu ne hal? İncecik gelmişsin.

        - Ağabey, İstanbul'da hava iyiydi.

        - Affedersin Mehmet Çalışkan, sana buradaki hava durumunu rapor etmemişim. Uleyyynnnnn...

        - Ağabey, eve gidecek vakit yoktu. 'Hemen gel' dediniz ya...

        - Bir çorba söyleyin. Bir de üstüne keçeden bir şeyler alın. Donacak buralarda, başıma kalacak.

        Filmin adı 'Son Cellat'...

        REKLAM

        Ertesi gün...

        Hapishane çekimlerinde bir köşede oturuyorum.

        Dayak sahnesi çekilecek.

        Kadir İnanır'ın canlandırdığı 'Bayram', hem mahkumlardan hem gardiyanlardan hem de 'Savcı Yusuf'tan dayak yiyecek.

        Gelen giden vuruyor;

        - Kes... Böyle dayak mı atılır? Daha sıkı vurun.

        Çekim tekrar başladı.

        Yine gelen giden vuruyor;

        - Kes... Hiç inandırıcı olmuyor. Daha sıkı vurun.

        Çekim tekrar başladı.

        Gelen giden yine vuruyor;

        - Kes...

        O 'Kes' kelimesinin frekans dalgaları önce duvarlara çarptı.

        Sonra da yansıdığı duvarlardan sanal bir 'Osmanlı Tokadı' kimliğine büründü.

        - Adam gibi dövün. Yoksa ben sizi döverim.

        Kadir İnanır, çekim bitiminde kendisine dayak atanları 'Teşekkür ederim. Bu kez iyi dövdünüz' diyerek tebrik etti.

        Ben o esnada gayri ihtiyari güldüm.

        - Ne gülüyorsun Mehmet Çalışkan... Cezalısın, çık setten. Otele dön, akşam yemekte buluşuruz.

        - Ağabey...

        - Uleyyynnnnn...

        Suyun bahar hali fiziğin kanunlarındandır.

        Bir insanın (Ben) buhar haliyse Kadir İnanır'ın kızgınlık kanunlarındandır.

        Kadir İnanır'ı nasıl tanırsınız?

        Çatık kaşlı, maço, inatçı ve sert..

        Evet, öyledir.

        Buz dağının suyun üzerindeki hali öyledir.

        Bir de suyun altındaki hali vardır.

        Merhametli, sevecen, yufka yürekli ve çocuk ruhlu.

        Kimi zaman yayla yürekli kimi zaman hırçın.

        Tıpkı doğduğu büyüdüğü Fatsa gibi...

        Çeşitli vesilelerle birçok kez bir araya geldiğim Kadir İnanır'ın paylamaları Boğaziçi'ne köprü olur.

        Gördüğüm şefkatse Bering Boğazı'na köprü olur.

        Sürmeneli İsmailoğulları'ndan Laz Deli Mehmet ile Fatsalı Rukiye İnanır çiftinin 10 çocuğundan en küçüğüdür.

        Fatsa'da 1949'un ağustos ayında doğar ama nüfus kağıdına doğum tarihi 15 Nisan 1949 olarak yazılır.

        Yıl 1962...

        Fatsa, Kadir İnanır'a yetmez.

        Bulunduğu kıyılardan ayrılarak okyanusların ötesindeki kutsal toprakları keşfetmeliydi.

        'İstanbul'a gideceğim ben. Orada okuyacağım.'

        Aile meclisi toplanır; 'Okusun. Burada kalıp da ne olacak?'...

        Ver elini İstanbul, aç kapını Haydarpaşa Lisesi...

        Azimlidir, kararlıdır ama baba ocağından, ana kucağından uzakta olmak zordur.

        Hele ki daha bıyıklarının bile terlemediği kadar küçük bir yaşta gurbette olmak iyice zordur.

        Haydarpaşa Lisesi'nde yatılı okuyan Kadir İnanır, edebiyat öğretmeniyle felsefe öğretmeninin destekleriyle geleceğine tutunur.

        İnsan değirmeni İstanbul'un kendisini öğütmesine izin vermez.

        Kadir İnanır, o yılları şöyle anlatıyor;

        "Ben o zamanlarda ciddi bir adamdım haylazlık demeyelim de yaptık tabii bazı işler. Bizim okul eskiden tıbbiye olarak kullanırlarmış o tarihlerde kadavra taşımak için okulu yeraltından Karacaahmet'e bağlayan yer altı tünelleri kullanırlarmış, sonra kapatılmış. Biz de şimdikinde değil tabii o eski binada yatılı okuduk. O tünellerden geceleri kaçıp Beyoğlu'na giderdik. Sabaha doğru da yine aynı tünelden geri dönerdik. Birçokları ıslanır, yaralanırdı tünelden geçerken. Bayağı uzundur o tüneller biz belli bir kesimden dışarı çıkar, yola öyle devam ederdik Mehmet Ağar ve Mehmet Ali Yılmaz da çok iyi bilirler o tünelleri, yaşamadık demesinler yani. Haydarpaşa Lisesi'nde unutamadığım iki öğretmenim oldu benim. Biri felsefe öğretmenimiz Uğur Hanım, diğeri de edebiyat öğretmenim Lütfiye Hanım. Her ikisi de kimliğim ve kişiliğim üzerinde söz sahibidir. Benim yaşama, ülkeme, insanlığa dair ne kadar güzel kelimem, tavrım ve davranışım varsa, hepsinde bu iki kadının emeği vardır. Onları hâlâ saygıyla anarım. Hayata bakışımı belirlemişlerdir. Bugünkü söylemlerimde de payları vardır."

        Lisenin ardından da günümüzdeki adı Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi olan Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu...

        'İnsan ekmeği için her ahlaki işi yapar' düşüncesinde olsa da mecbur kalmadığı sürece niyeti gazetecilik yapmak değildir.

        Öğrenimini gazetecilik üzerine görmeyi okuduklarını, duyduklarını daha iyi yorumlayabilmesine olanak sağlayacağını düşündüğü için tercih etmiştir.

        Yıl 1968...

        Üniversitede öğrenimi devam etmektedir.

        O sıralarda Fatsa'da tatildedir.

        Bir arkadaşı, fotoğraflarından birini Ses Dergisi Sinema Artisti Yarışması'na gönderir.

        Finale kaldığı yönünde bir davetiye gönderilir.

        O davetiye de ağabeylerinden birinin eline geçiverir.

        Ortalık fena karışır.

        Oysaki okumalıydı.

        Ailesi'nin gurur kaynağı olmalıydı.

        'Biz seni okutmaya çalışıyoruz, sen artist mi olacaksın?'...

        Ağabeyinin paylaması gururunu kırmıştır.

        Hem de arkadaşının yanında...

        Ailenin diğer üyeleri de yarışmaya katılmasına karşı çıkar.

        Oysaki Ses Dergisi Sinema Artisti Yarışması'na başvurmayı kendisi istememişti.

        Oysaki finale kalmasına rağmen yarışmaya katılmayı düşünmemişti.

        Ne var ki inatçı genleri 'Yapmayacaksın' denileni yapmaya şifrelenmişti.

        Kendisini finale götürecek otobüsünün koltuklarından birine yerleşti.

        Önce ilk 10'a kalan Kadir İnanır, sonraki turda elenmişti.

        Yarışmanın birincisi Uğur Güçlü oldu.

        Vazgeçmek...

        Fıtratında olmayan olgu... 'Vazgeçmek.'

        Sinemaya direkt olarak geçemediyse endirekt olarak geçti.

        Bir yıl sonra Saklambaç Fotoroman Kralı Yarışması'na katıldı.

        Ve sinemanın krallarından biri olmadan önce fotoroman kralı oldu.

        O dönemin şartlarına rağmen sinemaya adım atması uzun sürmez.

        O dönem ki şimdi olduğu gibi değil.

        Ne menajer var ne basın danışmanı ne kendini gösterebileceği sosyal medya...

        Fotoromanda kendini ne kadar gösterebilirdir ki?

        Zirveye çıkmak varken eteklerde gezinmek de neyin nesiydi ki?

        Mücadele etmemek...

        Fıtratında olmayan olgu...

        Fotoroman için yakışıklılık yeterlidir.

        Allah vergisini yetenekle taçlandırmayı istememek karakterinde yoktur ki...

        Yakışıklılığından ötesi olmalıdır.

        Olması gerekeni ilk gören Bilge Olgaç oldu.

        Bilge Olgaç'ın yönettiği, Dostoyevski'nin 'Beyaz Geceler'inden uyarlanan, Sadri Alışık ile Suna Keskin'in başrolünde yer aldığı 'Dertli Gönlüm' ile sinemaya ilk adımını attı.

        Ardından 'Yedi Adım Sonra'...

        Filmin başrolünde ise katıldığı Ses Dergisi Sinema Artisti Yarışması'nın birincisi Uğur Güçlü vardı.

        Kadir İnanır ise yine ikinci roldediydi.

        İlk 10 filmde kamera karşısına ikinci rolde geçerken makus talihi, Türk sinemasının dahi yönetmenlerinden Atıf Yılmaz ile değişti.

        Bilge Olgaç'ın yönettiği 'Dertli Gönlüm'de başrolleri Sadri Alışık ile Suna Keskin paylaştı.

        Yıl 1970...

        Filmin adı 'Karagözlüm'.

        Türkan Şoray ile başrolü paylaşır.

        'Balıkçı Azize' ile 'Besteci Kenan'ın hikâyesinin izleyicide bıraktığı etki okyanusların ötesindeki kutsal topraklara atılan ilk adım olur.

        Ardı ardına 9 filmde başrolde yer alan Kadir İnanır, kısa sürede dönemin en iyi yönetmenleri ve oyuncularıyla çalışarak Fatsa'dan otobüse binmesinin üzerinden geçen 3 yıl içinde şöhretli bir 'Artist' olur.

        Kariyerinin başlangıç yıllarında Türk sineması, TV'nin yaygınlaşmasıyla birlikte sekteye uğrar.

        Çekilen film sayısının azalmasıyla birlikte birçok oyuncu önce setlerden uzaklaşır, ardından da oyunculuğu bırakmak zorunda kalır.

        TV'nin etkisiyle birlikte Türk sinemasının girdiği kriz bazı oyuncuları etkilemez.

        O özel oyunculardan biri olarak başka yollara sapmadan kariyerine devam etmeyi sürdürür.

        Türk sinemasının krizde olduğu yıllar Kadir İnanır için bereketli yıllardır.

        O yılları karakterinin en belirgin özellikleri olan inatçılığını, azmini, mücadeleciliğini yeteneğiyle harmanlayarak bereketli kılar.

        Başka yollar?...

        Özellikle 1975'ten itibaren TV'nin tüm ülkede yaygınlaşması sinemaya olan ilgiyi azalttı.

        Çekilen film sayısı azalınca sinema sektörü yeni arayışlara girdi.

        Yeni arayışlardan biri erotik filmler diğeriyse sahne...

        Bazı oyuncular, geçim derdiyle erotik filmlerde karakter oyuncusu olarak rol aldı.

        Bazı oyuncular ise şarkıcı olarak sahneye çıktı.

        Her iki arayışın ürünü olan erotik filmler için de şarkıcılık için de teklif aldı.

        Tekliflerini sunmak için arayanların nasıl bir cevapla karşılaştığını tahmin edersiniz.

        'Uleyyynnnnn...'

        O tekliflerden birini kabul etseydi;

        Zaman zaman yapılan 'En sevdiğiniz film hangisidir?' şeklindeki anketlerde 'Hababam Sınıfı' ile zirveyi paylaşan 'Selvi Boylum Al Yazmalım'da rol alabilir miydi?

        Ve her biri kariyerindeki sıçrama tahtası olan 'Bodrum Hakimi', 'Deprem', 'Dila Hanım', 'Devlerin Aşkı', 'Kan' ve 'Derviş Bey'de kamera karşısına geçme şansı yakalayabilir miydi?

        Adı geçen yapımlarda rol alarak kariyerini günümüze kadar yaldızlı şekilde taşıyabilmesinin nedenleri şunlar oldu;

        - Mesleğine olan sevgisi ve saygısı.

        - Kriz dönemlerinde kolaya kaçıp yeni yollar aramak yerine var olanı korumak için mücadele edilmesi gerektiği yönündeki inancı.

        - İnatçı kişiliği.

        - Paraya tamah etmemesi.

        Bir röportajında şöyle demişti; 'Hiç param olmayabilir ama hiç aç kalmam. Nereye gitsem beni misafir edecek birileri çıkar.'

        Aksiyon, dram, romantik ve komedi...

        Sinemanın temel taşı olan 4 türde de rol alabilmesi Kadir İnanır'ı günümüze taşıyan bir diğer neden oldu.

        'Hedef'... Aksiyon

        'Evlidir Ne Yapsa Yeridir'... Komedi

        'Selvi Boylum Al Yazmalım... Dram

        'Devlerin Aşkı'... Romantik

        Gibi...

        1975 sonrası rol aldığı filmler, çıraklık dönemindeki 'usta işi' yapımlar oldu.

        Kadir İnanır, sadece rol kesip köşesine çekilen biri değildir.

        Memleket sorunlarıyla yakından ilgilidir.

        Sorunlarla ilgili yorumlarını ve görüşlerini çekinmeden her fırsatta dile getirmektedir.

        Kadir İnanır, 1 Mayıs 1975'te Taksim Meydanı'ndaki gösterilere katılmıştı.

        Hiçbir siyasi partinin sözcülüğünü üstlenmedi.

        Birçok siyasi partiden milletvekilliği için teklif alsa da aktif siyasete girmeyi düşünmedi.

        Siyaset üstü biri olduğunu belirterek konusu her açıldığında siyasete girip - girmemekle ilgili görüşlerini şöyle dile getirdi; "Hiç böyle bir şey düşünmedim. Şimdi de emek vermiş insanların emeğinin üzerine, gidip ben böyle bir şeye talip olmam. Ayrıca benim karakterime de böyle bir şey yakışmaz. Hem istemiyorum hem de böyle bir durum var. Onun için ben parlamentoda çalışmayı düşünmüyorum."

        1980'li yıllar da hem askeri darbe hem de video dönemi nedeniyle Türk sineması yeni bir krizin içindedir ama Kadir İnanır, sağlam adımlarla kariyer yolculuğuna devam etti.

        Bu dönemde rol aldığı 'Yılanların Öcü', 'Bedel', 'Yabancı', 'Bir Yudum Sevgi', 'Katırcılar', '72. Koğuş', 'Sen Türkülerini Söyle', 'Yedi Uyuyanlar' ve 'Karılar Koğuşu' gibi filmler bu kez kalfalık dönemindeki 'usta işi' yapımlar oldu.

        Yıl 1984...

        'Yabancı' adlı sinema filminin çekimlerine senaryo gereği vurulan Hülya Avşar, karnındaki kan torbasına yanlışlıkla gereğinden fazla barut konulunca yere yığılır.

        Senaryo gereği de öyle olması gerekir ama Hülya Avşar'ın hemen yanındaki Kadir İnanır bir terslik olduğunu anlar.

        Hülya Avşar'ın karnı yarılmış, bağırsaklarının bir kısmı dışarı çıkmıştır.

        Bağırsakların dışarıda olması hayati tehlikeyi artırmıştır.

        Kadir İnanır, önce Hülya Avşar'ın dışarıda olan bağırsaklarını elleriyle karnından içeri sokup tampon yapar.

        Sonra da kucakladığı gibi hastaneye götürür.

        'Tatar Ramazan'...

        'Burada vurulması gereken biri vardı onu da ben vurdum. Gücünüz yetiyorsa gelin alın. Ben Tatar Ramazan...'

        Kadir İnanır'ın 'usta'lık belgesini aldığı film olarak gösterime 1990'da girdi.

        Senarist Safa Önal, yönetmen Melih Gülgen...

        Müzikler ise Ahmet Kaya'dan.

        Kadirizm...

        Kadir İnanır ile özdeşleşen bir tür felsefe.

        Ortaya ne zaman, nasıl çıktığı çok az kişi tarafından bilinir.

        Ortaya çıkışı şöyle;

        Yıl 1992...

        Kadir İnanır'ın ilk TV dizisi.

        Aynı zamanda özel TV'lerin de ilk dizisi.

        Dizinin yayınlandığı özel TV'nin sahibi Cem Uzan, tanıtım fragmanına 'Kadirizm Geliyor' şeklinde bir ibare ekletti.

        'Savcı'nın gördüğü ilgiyle birlikte bir fırtınası koptu. 'Kadirizm'...

        Başta altı dolu olmayan, sadece bir kelimeden ibarettir.

        Sonraları hayranları, sanatçının fenomen olan filmlerindeki sahneleri ve repliklerinden ürettikleriyle 'Kadirizm'in altını şöyle doldurur;

        Peki Kadir İnanır'ın Kadirizm'e yaklaşımı nasıldır?

        9 yıl önceki röportajında bu konuda şunları söylemişti; "Kadirizm, kelime olarak bir saçmalık zaten. Cem Uzan'a bir dizi çekiyordum. 'Kadirizm geliyor' diye yazmış. Öyle yamanıp kaldı. 'Niye bunu yaptın?' dedim. 'Sen bunu düşün, niye Ahmetizm yazmadık diye?' dedi. Kendine göre savunma yaptı. Hâlâ kullanıp duruyorlar. 41 yıldır dünyanın en güzel ve en zor ülkesinde bir hayat mücadelesi verirken, savunduğum değerlerin arkasında duruyor ve hiç ödün vermiyorsam, kendime buradan böyle bir kimlik çıkartmışsam, buna onurlu, güvenilir insan derim. Ama sen ona Kadirizm diyorsan bu beni hiç ilgilendirmez. Asla memnun değilim böyle bir şeyden. Ama ne kadar bunları söylesem de açıyorum gazeteyi yine Kadirizm..."

        Gönül adamıdır...

        İlişkilerini hep uzun yaşamıştır.

        10 çocuklu bir ailenin ferdidir ama babalık duygusunu hiç tatmamıştır.

        Kendi ifadesiyle sinema adına mücadele etmekten evlenip çocuk sahibi olmaya fırsat kalmamıştır.

        Bir de yine kendi ifadesiyle doğru kadınla karşılaşmadığından dolayı babalık duygusundan yoksun kalmıştır.

        Bu konudaki duygularını şöyle dile getirir; "Doğru bir kadın çıkmadı herhalde. Yapamadık zamanında. Bir kavganın içindeydik, o sırada çocuğu yapacak doğru insanı da bulamadık. İnsanların ne kadar yaşayacağı belli. Ne kadar

        yaşayacağı derken, eli ayağı tutan zamanı diyorum. Öksüz kalır sonra o çocuk. Bu yaşta zor. Ben yok olursam, o çocuk yalnız kalır. Bunu istemem."

        Fatsa, Kadir İnanır'dır.

        Kadir İnanır da Fatsa...

        Fatsa'nın milli kahramanlarından Hekimoğlu İbrahim'e adına Ümit Tokcan tarafından yazılıp bestelenen 'Hekimoğlu' türküsünü derledi.

        2000'li yıllar...

        O yılların hemen başında en çok konuşulan iki konu vardı.

        Birincisi milenyuma girmek

        Diğeri de Kadir İnanır'ın kostümü.

        'Aaaa, Kadir İnanır'a bak. Ne giymiş? Kadirizm yerle bir oldu.'

        Ne giymiş?

        Masallardaki cadı kıyafetini giymiş.

        'Komser Şekspir'...

        'Komser Cemil', Kızının tiyatro tutkusunu gerçekleştirebilmek için gözaltındaki tutuklulara 'Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler'i oynatıyor. Karakolun bahçesine 'Vatansever Şekspir' anıtını dikiyor, kızını çok istediği yarışmaya sokabilmek için bir savcıya silah çekiyor. Sonra da oyunda 'Cadı'yı canlandırıyor.

        Cadı kostümünü Robert De Niro giyse sanatçı, Kadir İnanır giyse 'Kadirizm yıkıldı' olur.

        Hatta 'Etekli Kadir', 'Para için ne kılıklara giriyor' da dendi.

        Mesleğini icra etmek 'para avcısı' olmakla eş değer tutuldu.

        Üstelik eş değer tutulan kişi, hayatı boyunca parayla yakın ilişkiye girmeyen, hiçbir zaman büyük paralara sahip olamayan ve 'Tanrı benim zengin olmamı istemedi' diyen Kadir İnanır'dı.

        O günlere kadar olan tüm kariyeri, tüm mücadelesi elbette anlamsız birkaç cümleyle yerin dibine girecek değildi ama ayıp edildi.

        Sonra da gelsin klişe laf...

        'Onlar gibisi gelmez'.

        Kadir İnanır, yeni filmi 'Kapı' ile 7 yıl aradan sonra ilk kez bir sinema filmi için kamera karşısına geçti.

        Nihat Durak'ın yönettiği filmde Kadir İnanır, ahşap ustası Süryani 'Yakup'u canlandırırken başrolleri Vahide Perçin, Aybüke Pusat, Timur Acar ve Erdal Beşikçioğlu ile paylaştı.

        Gösterime 12 Nisan'da girecek olan 'Kapı', beyazperdeye bir aileyi yakan 25 yıllık acının yolculuğunu taşıyacak.

        Hani şöyle denir;

        'Sağlığının kıymetini anlamak istiyorsan hastanelere, hayatın kıymetini anlamak için istiyorsan mezarlıklara git'...

        İbret almak için hastanelere gidiyor muydu bilemiyorum ama sağlığının kıymetini 2013'e kadar bilemedi.

        Kendince kendine iyi bakıyordu ama yeterli gelmedi.

        2013'te bel fıtığı ameliyatı için yapılan tetkikler sırasına akciğerinde bir kist tespit edildi.

        Bel fıtığı ameliyatı ve akciğer ameliyatından kısa bir süre sonra evine gönderildi.

        Şubat 2018'de ise beyninde pıhtı atması sonucu oldukça ciddi sağlık sorunları yaşadı.

        Beynine giden damarlardan biri tıkalıydı.

        Şah damarında da oluşan hasar nedeniyle felç kalma riskiyle karşı karşıyaydı.

        Geçirdiği ciddi ameliyatlardan 7 ay sonra soluğu film setinde aldı.

        Hastalıklarının kendisine edindirdiği en önemli öğretiyi 'Hayata daha fazla sarılıp, çevrene daha fazla güzellik, iyilik ve faydalı olma duygusunu güçlendirdi' sözleriyle tanımladı.

        Kadir İnanır'ın az bilinen özelliklerinden biri sık sık mezarlıklara gitmesidir.

        Sağlıklarında tanığı kişilerin kabirlerinin başına oturur dua eder ve ölülerle konuşur.

        Mezarlıklara gidip dua okumak, ölülerle konuşmak kendisi için 3 anlam taşır.

        1- Hayattayken tanıştıklarına olan özlemini giderir.

        2- Dua etmek, ölülerle konuşmak bir rahatlama sağlar.

        3- Hayatın kıymetini bilmenin en iyi yoludur.

        GRAFİK TASARIMLARI: Can BAYTAK

        VİDEO: Emre NAMOĞLU

        DİĞER PORTRELER

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ