Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Edebiyat Hafifmeşreplik ve mürebbiyelikten 'görünür' olmaya: Cumhuriyet dönemi şiirinde yabancı kadın isimleri

        Orhan Veli Kanık, Melih Cevdet Anday, Asaf Hâlet Çelebi, Hilmi Yavuz, Özdemir Asaf, Sezai Karakoç ve Attila İlhan...

        Cumhuriyet dönemi Türk şiirine desenini veren şairlerden sadece sekizi...

        Ortak özelliklerinden bir tanesi de şiirlerinde yer verdikleri yabancı kadın isimleri.

        Bu şairlerin şiirlerinde yer alan yabancı kadın isimlerinin ancak Cumhuriyet sonrası dönemde görünür olmalarının sebebi neydi? Konuyla ilgili araştırma yapanlar yok denecek kadar az....

        Bulabildiğimiz kadarıyla söylersek şair ve yazar Hilmi Yavuz, Okuma Biçimleri adlı kitabında yer verdiği 'Şairler ve Kadınları' adlı yazısında konumuzun Batılaşma ile ilişkisini sorguluyor.

        REKLAM

        HAFİFMEŞREPLİK VE MÜREBBİYELİKTEN 'GÖRÜNÜR' OLMAYA

        Şöyle yazıyor Hilmi Yavuz:

        "Tanzimat ve Servet-i Fünun romanında, yabancı kadınların ya hafifmeşrep kimlikle ya da mürebbiye olarak göründükleri, buna karşılık bu dönem şiirinde yabancı kadın adlarına rastlanmadığı anımsanırsa, durum daha da ilginçleşiyor."

        "Tanzimat ve Servet-i Fünun'da roman kişileri olarak mürebbiye ya da hafifmeşrep kadın görünümünde olan yabancı kadınların, Cumhuriyet dönemi şiirinde sevgili olarak görünmesi"ni tespit eden Yavuz, önemli bir soruyu şöyle tartışmaya açıyor:

        EVİN DIŞINA ÇIKAN AMA ÖZEL HAYATA AİT BİR KİMLİK Mİ?

        "Batılılaşmanın, yabancı kadını kamusal kimlikten özel kimliğe doğru dönüştürdüğünü mü söylemeli burada?"

        Yavuz'un şu sorusu adeta cevabını kendi içinde barındırıyor:

        "Ev dışından (hafifmeşrep kadın), ev içine alınan yabancı kadın (mürebbiye) dolayımında, bu defa yine ev dışına, ama artık özel hayata ait (sevgili) bir kimlik mi kazanıyor? Üzerinde durulması gereken sorular"

        Bu soruyu/cevabı akılda tutarak, yabancı kadınlara yazılan şiirlere bir göz atmakta fayda var şimdi...

        İşte onlar:

        Gloria (*)

        Bir sokak gibi yorgunum,

        Bırakın, burada kalayım.

        Beni düşünme Gloria,

        Ben kuklayım.

        Köşeyi döndü birisi

        Bir gölge, gömleği kara,

        Kolları iki zambak gibi

        Açılmış karanlıklara.

        Gözlerinin yarısı mor,

        Yarısı hüzünlü bir rüya;

        Seni bir liman öldürecek,

        Öldürecek seni, Gloria.

        Bir sokak gibi yorgunum,

        Bırakın, burada kalayım.

        Beni düşünme Gloria,

        Ben kuklayım.

        Hilmi Yavuz

        (*) Hilmi Yavuz'un 17 yaşında iken kaleme aldığı pek bilinmeyen ve yayınlanmamış bir şiiri...

        Orhan Veli Kanık
        Orhan Veli Kanık

        Edith Almera

        İhtimal ki şu an o,

        Brüksel'e yakın

        Bir gölün kenarında

        Edith Almera'yı düşünmektedir.

        Edith Almera

        Kafesantanlarda muhabbet toplayan

        Bir Çigan orkestrasının

        Birinci kemancısıdır

        O,

        Kendisini alkışlayanlara

        Selam verirken

        Gülümser

        Kafesantanlar güzeldir

        İnsan ,

        Orada çalışan kemancı kızlara

        Aşık olabilir

        Orhan Veli Kanık

        Melih Cevdet Anday (FOTO: İHA)
        Melih Cevdet Anday (FOTO: İHA)

        Seni Düşünüyorum/Emilia

        Çocukluğunu düşünüyorum Emilia,

        Deniz boyundaki ıssız yolu sabahleyin,

        Hani saçların, atkın uçuşurdu rüzgârda

        Kokusunu duyuyorum bembeyaz gömleğinin,

        Seni kucağıma alıyorum Emilia

        Ben büyüttüm seni, ben yetiştirdim

        Bugüne bu sevdaya

        Toprağım, ekmeğim, kitabım, şiirim

        Sen, ne varsa iyiden, doğrudan yana

        Gözümün nuru, başımın tacı, efendim.

        Melih Cevdet Anday

        Asaf Halet Çelebi
        Asaf Halet Çelebi

        Mariyya

        Preguntias que significa

        Saudade; voute dizer

        Saudade e tudo o que fica

        Depois de tudo morrer

        Maria Barbas

        çin kadar uzaklardan

        can kadar yakından

        sen bir masal kızısın

        dün

        çinden gelmiştin

        bu gün

        lizboa'dan

        yüzünde tarçın kokusu

        gözünde cîn

        bir gün buradan gidersin

        mariyya

        can kadar yakın

        çin kadar uzak

        lizboa boyalı haritalarda kapanır

        bir gün buradan gidersin

        mariyya

        aynalarda seni ararım

        bu şehirde seni ararım

        bu dünyada seni ararım

        mariyyaaa

        Asaf Halet Çelebi

        Özdemir Asaf
        Özdemir Asaf

        Lavinia

        Sana gitme demeyeceğim.

        Üşüyorsun ceketimi al.

        Günün en güzel saatleri bunlar.

        Yanımda kal.

        Sana gitme demeyeceğim.

        Gene de sen bilirsin.

        Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,

        İncinirsin.

        Sana gitme demeyeceğim,

        Ama gitme, Lavinia.

        Adını gizleyeceğim

        Sen de bilme, Lavinia.

        Özdemir Asaf

        Mona Rosa

        Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.

        Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak.

        Kanadı kırık kuş merhamet ister.

        Ah senin yüzünden kana batacak.

        Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.

        Ulur aya karşı kirli çakallar,

        Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa.

        Mona Rosa bugün bende bir hal var.

        Yağmur iri iri düşer toprağa,

        Ulur aya karşı kirli çakallar.

        Açma pencereni perdeleri çek,

        Mona Rosa seni görmemeliyim.

        Bir bakışın ölmem için yetecek.

        Anla Mona Rosa ben bir deliyim.

        Açma pencereni perdeleri çek.

        Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi,

        Bende çıkar güneş aydınlığına.

        Bir nişan yüzüğü bir kapı sesi.

        Seni hatırlatır her zaman bana.

        Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi.

        Zambaklar en ıssız yerlerde açar

        Ve vardır her vahşi çiçekte gurur.

        Bir mumun ardında bekleyen rüzgar,

        Işıksız ruhumu sallar da durur.

        Zambaklar en ıssız yerlerde açar.

        Ellerin, ellerin ve parmakların

        Bir nar çiçeğini eziyor gibi.

        Ellerinden belli olur bir kadın,

        Denizin dibinde geziyor gibi.

        Ellerin, ellerin ve parmakların.

        Zaman ne de çabuk geçiyor Mona.

        Saat onikidir söndü lambalar

        Uyu da turnalar girsin rüyana,

        Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar.

        Zaman ne de çabuk geçiyor Mona.

        Akşamları gelir incir kuşları,

        Konarlar bahçemin incirlerine.

        Kiminin rengi ak kiminin sarı.

        Ah beni vursalar bir kuş yerine.

        Akşamları gelir incir kuşları.

        Ki ben Mona Rosa bulurum seni

        İncir kuşlarının bakışlarında.

        Hayatla doldurur bu boş yelkeni.

        O masum bakışların su kenarında.

        Ki ben Mona Rosa bulurum seni.

        Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.

        Henüz dinlemedin benden türküler.

        Benim aşkım uymaz öyle her saza.

        En güzel şarkıyı bir kurşun söyler.

        Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.

        Artık inan bana muhacir kızı,

        Dinle ve kabul et itirafımı.

        Bir soğuk, bir mavi, bir garip sızı

        Alev alev sardı her tarafımı.

        Artık inan bana muhacir kızı.

        Yağmurdan sonra büyürmüş başak,

        Meyvalar sabırla olgunlaşırmış.

        Bir gün gözlerimin ta içine bak

        Anlarsın ölüler niçin yaşarmış.

        Yağmurdan sonra büyürmüş başak.

        Altın bilezikler o kokulu ten

        Cevap versin bu kuş tüyüne.

        Bir tüy ki can verir gülümsesen,

        Bir tüy ki kapalı geceye güne.

        Altın bilezikler o kokulu ten.

        Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.

        Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak.

        Kanadı kırık kuş merhamet ister,

        Ah senin yüzünden kana batacak.

        Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.

        Sezai Karakoç

        Attila İlhan FOTO: İHA
        Attila İlhan FOTO: İHA

        Pia

        ne olur kim olduğunu bilsem pia'nın

        ellerini bir tutsam ölsem

        böyle uzak uzak seslenmese

        ben bir şehre geldiğim vakit

        o başka bir şehre gitmese

        otelleri bomboş bulmasam

        içlenip buzlu bir kadeh gibi

        buğulanıp buğulanıp durmasam

        ne olur sabaha karşı rıhtımda

        çocuklar pia'yı görseler

        bana haber salsalar bilsem

        içimi büsbütün yıldız basar

        bir hançer gibi çıkıp giderdim

        ben bir şehre geldiğim vakit

        o başka bir şehre gitmese

        singapur yolunda demeseler

        bana bunu yapmasalar yorgunum

        üstelik parasızım pasaportsuzum

        ne olur sabaha karşı rıhtımda

        seslendiğini duysam pia'nın

        sırtında yoksul bir yağmurluk

        çocuk gözleri büyük büyük

        üşümüş ürpermiş soluk

        ellerini tutabilsem pia'nın

        ölsem eksiksiz ölürdüm

        Attila İlhan

        Hannelise

        yağmurda çıkıp geleceksin hannelise

        yağmur gözlerinden çıkıp gelecek

        bir öğle sonu paris'te hannelise

        bir kahvede grands boulevards türküsünü çalacaklar

        paris ve yapraklar sararmış etrafımda

        seine’e kanat vurup bir rüzgar geçiyor

        gare d’orleans’da saat şimdi üç diyecek

        yağmurdan çıkıp geleceksin hannelise

        gözlerine bakıp sanki mavi diyeceğim

        sanki çocuk diyeceğim

        aydınlanacaklar

        balığa çıkmış bir ihtiyar rıhtımda

        suya atıp söndürecek

        cigarasını

        bir öğle sonu paris’te hannelise

        bir kahvede grands boulevards türküsünü çalacaklar

        insan kendisine rağmen yaşayamaz

        kalbimiz beyaz derken biz siyah diyemeyiz

        diyemeyiz hannelise

        sen mutlaka lichtenstein dükalığından bahsedersin

        yapraklarını döker ıhlamur ağaçları katedralin önünde

        ben içimde müstesna bir ateş bahçesi donatırım

        bembeyaz

        bembeyaz hannelise

        Attila İlhan

        Maria Missakian

        yüksekkaldırım'da bir akşam

        maria missakian'i düşündüm

        eğer kendimi bıraksam

        yağmur olabilirdim yağardım

        kasım'da bir çınar olurdum

        yaprak yaprak dökülürdüm

        kalbimi sıkı tutmasam

        döküp saçıp boşaltsam

        içimde yükselen şiiri

        kaldırımlara döküp harcasam

        gözleri balıkçıl gözleri

        dudaklarında tutup rüzgarı

        maria missakian adında biri

        gelse göğsüne kapansam

        gece gölgesine sokulsam

        gökyüzünde bulutlar büyüseler

        yağmuru dinlesem anlatsam

        şimşekler kırılıp dökülseler

        bizi sokaklarda bıraksalar

        leylekler üşüyüp gitseler

        dönüp arkalarına bakmadan

        yine akşam oldu attilâ ilhan

        üstelik yalnızsın sonbaharın yabancısı

        belki paris'te maria missakian

        avuçlarında bir çarmıh acısı

        gizlice bir sefalet gecesi

        çocuğunu boğarmış gibi boğup paris'i

        sana kaçmayı tasarlar her akşam

        Attila İlhan

        ÖNERİLEN VİDEO
        Haberi Hazırlayan: Mehmet Şimşek
        Şurada Paylaş!

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ