Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Dünya Ortadoğu Picaot'nun mektupları ve Cemal Paşa'nın hıncı

        Suriye konusunda yazmaya aslında kalemim varmıyor. Bir yıldır analizler döktürüp duruyoruz da ne oluyor ki zaten! Lakin internette dolanırken, Robert Fisk'in 2005 yılında Independent'ta yazdığı makaleye rastlayınca yeniden anımsadıklarımı aktarma gereği hissettim. Tarihle alakadar zevat zaten bilir, bilmeyenler için şöyle özetleyeyim:

        "1900'lerin başlarında Osmanlı İmparatorluğu ulusçuluk akımlarıyla parçalanırken, bugünkü Lübnan ve Suriye'yi kapsayan topraklarda da Arap milliyetçileri hareketlilik içindedir. 1916'da Müslüman ve Hıristiyan 33 Arap aydını Beyrut'taki Fransız konsolosuna mektuplarla başvurarak bağımsızlıklarına kavuşmaları yahut da bir nevi koruma altına girmeleri arzusuyla ‘medeni' diye andıkları ülkelerden yardım talep ederler. Osmanlı ile Fransa savaşa tutuşunca konsolosluk kapatılır, o vakitler ‘tarafsız' konumdaki ABD'nin korumasına verilir. Fransız konsolosu, Mısır'daki ikametgahına taşınırken, diplomatik teamüller icabı bütün belgeleri yok eder; 33 Arap aydının mektupları hariç... Fransız konsolosuna tercümanlık yapan şahsiyet ise Şam'da zindana düşmüştür. Kurtulmak için Cemal Paşa'ya konsolosluğa gizlenen mektupları eleverir. Cemal Paşa, Arapların bu ‘ihanetleri' karşısında adeta çılgına döner. Hepsini bir bir evlerinden toplattırır ve işkenceden geçirttikten sonra Beyrut'taki meydanda astırır. O gün bugündür bu meydana Şehitler Meydanı denmesinin sebebi hikmeti budur."

        Mektupları bilinçli olarak geride bırakan şahsiyet Fransız konsolos François Georges Picot'tan başkası değil. Son Arap aydınının asılmasından birkaç gün sonra Sir Mark Sykes ile Osmanlı İmparatorluğu'nun paylaşılmasını içeren gizli Sykes-Picot anlaşmasını imzayan Picot yani... Cemal Paşa, ulusçuluk akımlarının giderek gaz almasıyla bağımsızlık arzuları doruğa çıkan Arap aydınlarından böylelikle hıncını almıştır. Eh bu esnada İngiliz ve Fransızlar da Ortadoğu'nun haritasını yeni baştan çizmekle iştigal etmektedirler.

        Malum pek çok kişi son dönemde yeniden Sykes-Picot anlaşmasını anar oldu. Şu farkla ki, hikayenin bu detayına pek giren yok. Daha ziyade ‘Büyük güçler bölge haritasını yeniden çizerken, aman biz işin dışında kalmayalım' mantığı hakim. Bu topraklar ne de olsa alışkın. Ne yazık ki ‘yerliler' birbirini boğazlarken, birbirlerinin haritalar çizmesine. Bu kez Şehitler Meydanı'nda idamlar yapılmıyor ama Suriye kentlerinin mahallelerinde toplar, kelleler uçuşur oldu. Bu kez geride bırakılan mektuplar yok lakin ‘meleklerle şeytanlar' çarpıştırılıyor. Suriye'de birilerinin rejim değişikliği emelleri uğruna çok canlar yanıyor. Haritanın nasıl olacağı da pek bir meçhul.

        Türkiye'de Irak savaşının yol açtığı derin yaraların ayırdında olan, bölgenin tarihi dokusunu bilen, Suriye'deki her cepheden insana ‘dokunmuş' ‘aklı selim' insanlar var. Bu insanlar bir yıldır ‘Türkiye Suriye'ye sessiz kalsın', ‘Aman birşeye karışmayın' demiyorlar. Tam tersine Türkiye'nin Suriye'de birleştirici/bütünleştirici bir unsur olarak ‘dertlere derman olabileceğini', ancak bu şekilde bölgede hakikaten etkisini artıracağını söylemeye çalışıyorlar... Amma velakin, her ne pahasına olursa olsun rejim değişikliği talep eden Cemal Paşa'nın hiddetinin bir benzerini farklı biçimde sergileyenler kadar dikkate alınmıyorlar. Üzücü olan da budur.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ