Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Sinema İzlemeden geçmeyin! İşte 2000’li yılların en iyi 10 Güney Kore filmi
        7

        HİZMETÇİ (2016)
        (Ah-ga-ssi – The Handmaiden)

        Sarah Waters’ın “Fingersmith” (2002) 19. yüzyıl Londra’sında geçen romanı 1930’lu yıllara, Japonya’nın Kore’yi işgal ettiği yıllara taşınıyor. Bir çete tarafından hırsız olarak yetiştirilen genç Sook-Hee, dolandırıcı Fujiwara tarafından Lady Hideko’nun özel hizmetçisi olarak Kouzuki adlı zengin bir kitap koleksiyoncusunun evine yerleştiriliyor. Japonlarla işbirliği yapan ev sahibi Kouzuki’nin amacı, intihar etmiş eşinin yeğeni Hideko’yla evlenip mal varlığına el koymak. Sook-Hee’nin görevi ise dolandırıcı Fujiwara’nın Hideko’yu baştan çıkararak, onunla evlenmesine yardımcı olmak... Dört karakter arasında dönen oyunları, aldatmacaları, gizli hedefleri tam olarak anlayabilmek için finale kadar sabretmek gerekiyor. Çünkü “Hizmetçi” şaşırtmacalı şekilde gelişen bir hikâye kurgusuna sahip. Filmde olaylar önce Sook-Hee’nin, daha sonra da Hideko’nun bakış açısından anlatılıyor. Yönetmen Park Chan-wook’un aynı olayları farklı kamera açıları ya da kurguyla anlatması bir yana, “Hizmetçi” öykünün odağının, ana karakterinin, hatta temalarının değişmesiyle de çarpıyor bizi. Sook-Hee’nin saflığı ve vicdan azaplarıyla başlayan ‘Hizmetçi’, herkesin kendi çıkarı peşinde koştuğu, marazi bir suç filminden bir aşk hikâyesine doğru evriliyor.

        8

        THE WAILING (2016)
        (Gok-seong)

        Güney Kore usulü bir şeytan çıkarma filmi demek mümkün ama işin içinde Kore halk efsaneleri, hayaletler ve şaman törenleri de var. Gerilimli olduğu kadar komik bir film aynı zamanda. Alt metinleri ise çok zengin... “The Chaser” ve “The Yellow Sea” filmleriyle tanınan Hong-jin Na'nın yazıp yönettiği “Gok-seong”, küçük bir kasabada yaşanan esrarengiz şiddet olaylarını konu alıyor. Polis, ilk başta salgından kuşkulanıyor; çünkü insanlar önce gizemli bir hastalığa yakalanıyor, sonra da ailelerine ve yakın çevrelerine saldırıyorlar. Polis dahil birçok kişi, her şeyin suçlusunun ormanda yaşayan bir Japon olduğuna inanıyor ve onunla mücadele edebilmek için bir şaman çağırıyorlar... “The Wailing”in finali tam bir bulmaca gibi... Düşünce jimnastiği yapmak isteyenler için mükemmel bir film. Finalde bütün sorularına açık ve net yanıtlar arayan seyircilere uzak durmalarını önersem de kendi alt türünün en özgün, tuhaf, çarpıcı örneklerinden biri olduğu söylenebilir.

        9

        ŞÜPHE (2018)
        (Beoning – Burning)

        Dünya prömiyerini yaptığı Cannes Film Festivali dahil birçok ödül kazanan, eleştirmenlerin yılın en iyisi seçimlerinde öne çıkardığı ‘Şüphe’nin ana karakteri Jong-su “Dünya, benim için bir gizemdir” diyor. Tutkuyla bağlandığı Hae-mi de onun için bir gizem... Jong-su için cinsel arzu, belirsizleştikçe derinleşen bir duygu sanki... Filmi, Jong-su, Hae-mi ve Ben arasındaki sınıfsal ilişkiler üzerinden de yorumlamak mümkün. Dışarıdan bir aşk üçgeni gibi görünse de üçünün arasında daha karmaşık bir ilişki var. Jong-su ve Hae-mi, para sıkıntısı çeken gençler. Ben ise para ve zaman sıkıntısı olmayan varlıklı biri... Hae-mi ve Jong-su'ya bir tür vampir gibi, içlerindeki hayat enerjisini, duygularının gerçekliğini emmek için yaklaşıyor sanki. Üçü de arzularının peşinden gitmeye çalışıyor ama aslında neyi arzuladıklarını bilmiyorlar. Görsel açıdan mütevazi bir film ama yönetmen Chang Dong Lee'nin her ayrıntıya kafa yorduğu, sahneleri iyi tasarlayıp çektiği kesin. O sakin akışın altındaki yoğun duyguları ve saplantıyı serinkanlı bir tarzda anlatması dikkat çekici.

        10

        PARAZİT (2019)
        (Gisaengchung)

        Kazandığı En İyi Film Oscar’ıyla tarih yazan, dünya genelinde ulaştığı hasılatla yapımcılarının yüzünü güldüren ‘Parazit’, sadece Güney Kore’nin değil, 2000’lerin de en iyi filmlerinden biri olarak kabul ediliyor. Yönetmen Bong Joon Ho, 2000’li yıllara ait başka tür bir yoksulluğu anlatıyor. Kim ailesinin yoksulluğu, geçim zorluğu kadar düşmüşlük ve dışlanmışlık halleriyle ilgili… Alışageldiğimiz tarzda bir yoksulluk psikolojisine sahip değiller. Filmde anlatılan sınıf mücadelesi, sadece ekonomik değil, psikolojik cephede de geçiyor. Tek mesele geçim ya da para değil. Gurur da bir sınıf mücadelesi nedeni… Film, alt sınıfların modern dünyadaki en önemli sermayesinin zekâ ve özgüven olduğunun altını incelikle çiziyor. Dolayısıyla, ilk bölümü “zenginlerin parası, yoksulların zekâsı” diye özetlemek mümkün… İkinci bölümde ise yoksullar zekâlarıyla elde ettikleri her şeyi biraz da kibirleri ve açgözlülükleri nedeniyle riske atıyorlar. Asıl sorun ise alt sınıfların kendi içlerindeki rekabetten kaynaklanıyor.

        Haberi Hazırlayan: Kadir Kaymakçı
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ