Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Röportajlar Melike Güner: Kendimi Herkül gibi hissediyorum

        Ece SARUHAN / HABERTURK MAGAZİN

        Melike Güner, “Ben orada içinde riyanın olmadığı, herkesin birbirinin yüzüne konuştuğu, çok sevdiğim bir aile kurdum kendime” dediği Tiyatro YanEtki’nin, Deniz Madanoğlu’nun yazıp Serkan Üstüner’in yönettiği ‘Medet’ adlı oyunuyla sahnedeydi bu sezon. Faruk Barman ve Reyhan Sinem Kıroğlu’yla birlikte rol alıp ‘Çiçek’ karakterini canlandırdığı oyun; Sadri Alışık Tiyatro ve Sinema Oyuncu Ödülleri’nde tiyatroda dram dalında ‘Yılın En Başarılı Kadın Oyuncusu’ ödülünü getirdi Melike’ye... Kendisiyle evinde, ödülü başucumuzda sohbete koyulduğumuzda, “Biz Sadri Alışık, Ertem Eğilmez filmleriyle büyüdük. O filmleri izleyip her şeyin güzel olacağına inandık. Ben hâlâ buna inanıyorum. Birbirimize ‘öteki’ diyen bizler o filmleri hâlâ hep beraber ekrana yapışarak izliyorsak her birimiz o güzelliğin, iyiliğin, dostlukların, sıcak insan ilişkilerinin özlemini çekiyoruz demektir. Özlediğimiz şeye kavuşacağımıza inanıyorum” dedi. O kadar güzel ve özel bir ruh ki kendisi... Çocuk yürekli... O inanıyorsa, gelecektir gerisi...

        ‘Öteki dediğimizin evinde büyüdüğümüzü hatırlamalıyız’

        Bu, tiyatrodaki ilk ödülün. Ne hissettin adın açıklandığında?

        Müthiş bir duyguymuş. Ne kadar heyecanlandığımı sen törende de gördün. Şu anda bile ağlayabilirim. O akşam konuşmamda da söylediğim gibi ben hep “Ödül insanın sahneye çıktığında kendini iyi hissetmesi, selama çıktığında ‘Bu alkışı hak ettim’ diyebilmesidir” derim. Hâlâ bir yanım bunu söylüyor, bir yanım da bambaşka bir mutluluk yaşıyor. Ödüle aday olmak zaten çok güzeldi, almak müthiş bir şeymiş. Bu kadar motive edici olduğunu bilmiyordum. Tiyatro yüreğini koymadan yapılabilecek bir iş değil, ödül de kalbi besleyen bir şeymiş; bunu anladım.

        Bence ‘Medet’ de seyirci için kalbi besleyen bir ödüldü. Deniz Madanoğlu öyle güzel bir oyun hediye etti ki bize...

        Ah Deniz, hayatımın kadını! Kadın yaratıyor ve öyle güzel anlatıyor ki... ‘Çiçek’ karakteri bir kadın oyuncu için piyango! Bu ödül aslında bana Deniz’in hediyesi! Serkan (Üstüner) bana oyunu yolladığında çocuklarım henüz 6-7 aylıktı. Bir teklif geldiğinde hemen eşimle paylaşırım, onun gözüne çok güvenirim. Ali’yi (Haydar Bozkurt) arayıp “Metni yolladım, oku, akşama konuşalım” dedim. Bu arada ben okuyup çok etkilendim ama Ali’ye tekrar telefon edip “Rol çok ağırlıklı, o kadar bırakamam çocukları” dedim. Sonra o okumuş, beni aradı, “Sakın reddetme, müthiş bir oyun, müthiş bir rol, adam gibi oynarsan ödül alırsın. Sen provadayken ben çocukların yanında olacağım” dedi. O da benim gibi bu ödülün Deniz’in hediyesi olduğunu düşünüyor. ‘şiddeti kahramanlık olarak görüyoruz’

        “Piyango” demekte o kadar haklısın ki... İyi yazılmış, güçlü kadın karakterler çok az...

        Bu yüzden ‘Çiçek’ karakteri benim için çok doyurucu oldu. Öte yandan şöyle ironik bir durum da var; güçlü erkek rolleri genelde kahramanları anlatırken güç kadın rolleri hep ezilen kadınları anlatıyor. Güçlü kadın karakterlerde hep ezilen kadınların acılarını, tecavüze uğramalarını, aşağılanmalarını izliyoruz çünkü hayatımızın gerçeği bu.

        Çiçek’in babasından, eski sevgilisinden ve kocasından kaynaklanan travmaları var. Benzeri travmalar hayatın içinde de birçok Çiçek’in gerçeği. Hayat solmamak için direnen Çiçek’lerle dolu. Pek çok kadının insan gibi yaşama mücadelesi başlı başına bir kahmanlıkken, sorsak kahramanların hep erkek olması da ironik değil mi?

        Maalesef! Bütün kahramanlar erkek çünkü bir sorunla karşılaştıklarında ya onu yok sayıyorlar ya da şiddete başvuruyorlar. Kadınlarsa her zaman kalıp en makul çözümü bulmaya çalışıyorlar. Sanırım şiddeti kahramanlık olarak görüyoruz. Dünyayı kadınlar yönetiyor olsaydı savaşlar olmaz, dolayısıyla kahramanlara da ihtiyaç kalmazdı. Çünkü doğurmaya muktedir bir insan bir cana kıyamaz, zarar veremez, savaşlar çıkaramaz, bir yeri bombalatamaz.

        "ŞU AN KÖTÜ BİR OYUN GİBİYİZ"

        Oyun, iki ayrı uçtaki iki eski sevgilinin hikâyesi üzerinden toplumda giderek belirginleşen kutuplaşmayı, ötekileştirmeyi ele alıyor. Bunu da taraf tutmadan yapıyor. Seyirci tepkileri nasıldı? Bize hep kendilerini oyundaki karakterlerin yerine koyarak “Ben o olsaydım ne yapardım?” diye düşündüklerini söylediler. İşte Deniz’in başarısı bu; empatiyi hatırlatmak. Seyircinin çıkışta aynı şeyleri düşünüyor olması benim için o kadar umut verici ki... Hepimizin yapması gereken taraf olmaktan vazgeçip bugün ‘öteki’ dediğimiz insanın evinde büyüdüğümüzü hatırlamak. Bu ülkeyi seviyoruz, çocuklarımız bu ülkede büyüsünler istiyoruz ama birbirimizi dinlemiyoruz. Şu anda kötü oyuncuların oynadığı kötü bir oyunuz Türkiye olarak. Kimse kimseyi dinlemiyor, herkes sadece kendi repliğini söylüyor. Aramıza ördüğümüz duvarları ortadan kaldırıp diyalog ortamını yeniden kurmalıyız. “Ben karşımdakini dinleyeceğim” desek, o kadar çok şey değişir ki...

        Kutuplaşmayı iki eski sevgilinin hikâyesi üzerinden ele alan ‘Medet’ adlı oyundaki performansıyla Sadri Alışık Ödülü’ne layık görülen Melike Güner, “Bugün ‘öteki’ dediğimiz insanın evinde büyüdüğümüzü hatırlamalıyız” diyor.

        "ANNE OLDUĞUMDAN BERİ KENDİMİ HERKÜL GİBİ HİSSEDİYORUM"

        Hazır Anneler Günü’nü kutlarken, anne olmak hayatında neleri değiştirdi diye de sorayım...

        Çocuklar o kadar güzel ve masumlar ki... İkizlerim Ali ile Alis’in enerjileri bana çok iyi geliyor. Onlar doğduktan sonra hayata bakışım çok değişti. Ben hassas, kırılgan biriyim. Eskiden modum çok çabuk düşerdi. Şimdiyse Herkül gibi hissediyorum kendimi. Eskisinden çok daha güçlü bir insanım. Annelik, “Çocuklarım için her şeyi yapabilirim, onları her şeyden koruyabilirim” dedirten bir güç veriyor insana.

        "ALİ'YLE TANIŞTIĞIM AN EVLENECEĞİM ADAM DEMİŞTİM"

        Ödülün ve eşinle birlikte çekilmiş bir fotoğrafını Instagram’da “İşte benim iki ödülüm” notuyla paylaştın. Eşinden bahsederken gözlerin parlıyor. Bu devirde böyle aşklar öyle az ki...

        Bazen tüm ümidini kaybettiğin noktada geliyor aşk. Başak adında yakın bir arkadaşım var. Ali, Başak’la birlikte “Artık ilişki yaşamayacağız, evlenmeyeceğiz de” diye prensip kararı aldığımız dönemde girdi hayatıma. Bu lafı ettikten yaklaşık 9 ay sonra evlendim. Ali’yle ruhlarımız o kadar benziyor ki birbirine... Tanıştığımız an, ilk merhabalaşmamızda içimden “Ben bu adamla evleneceğim” demiştim. Bu çok garip ve özel bir his. Ben temiz kalpli bir insan olduğuma inanıyorum. Ne mutlu ki Allah kalbime göre verdi. Ali de kalbini hiç bozmayan bir adam.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ