Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Picasso'nun boğaları ve kadınları

        Gülenay BÖREKÇİ/ GAZETE HABERTÜRK-PAZAR

        20'inci yüzyıl modemist sanatının en büyük temsilcisi olan ressam, heykeltıraş, taşbaskı ve seramik ustası Pablo Picasso’nun eserleri, şehrin yeni simgelerinden biri olmaya şimdiden aday gösterilen Antalya Kültür Sanat’ta sergilenmeye başladı. Picasso Vakfı ile Picasso Evi Müzesi Koleksiyonu’ndan derlenen gravür ve seramiklerden oluşan eserlerin yer aldığı “Picasso: Kadın ve Boğa” sergisini 28 Şubat’a kadar gezebilirsiniz

        20'inci yüzyıl sanatına damgasını vuran Pablo Ruiz Picasso ilk resmini henüz 9 yaşındayken, doğduğu kent Malaga’da çizmişti. Bugünden bakıldığında bile insana etkileyici gelen bu küçük çizim, atının üzerindeki bir matadoru, yani boğa güreşçisini gösteriyordu. Tamamlayamadığı son eseriyse bir nü kadın resmiydi. 1973’ün Nisan ayında başlamış ve son gecesinde bile üzerinde çalışmayı sürdürmüştü. Sanat tarihçilerine göre bu iki resimdekiler, yani boğalar, matadorlar ve kadınlar aslında Picasso’nun uzun sanat yolculuğunun bir mikro özeti.

        Picasso eserlerinde aykırı figürleri, akrobatları ve soytarıları, tiyatro ve bale gösterilerini, savaşı ve cinselliği, kaosu ve şehveti de resmetti ama boğa güreşleri ve kadınlar belli ki hepsinden önemliydi. Özellikle 20’lerinden sonra, arenanın dışına pek az çıktı, çıktığı zamanlarda da mutlaka geri döndü. Boğa, kıran kırana mücadelede ölen at, karna saplanmış mızrak, kanlar içindeki matador, izleyiciler arasındaki dehşete kapılmış çocuk, onu korumak istercesine sarılan anne ve güzel, diri, kanlı canlı kadınlar Picasso’nun tablolarındaki değişmez mizansenin parçaları oldu. Sergiyi birlikte gezdiğimiz Suna ve İnan Kıraç Vakfı Genel Müdürü M. Özalp Birol’un söylediklerini aktaracak olursam; Picasso’nun siyasi görüşlerini açıkça ortaya koyduğu bir manifesto niteliği taşıyan savaş karşıtı “Guernica”nın temelinde bile boğa güreşlerinin kanlı ve kaotik görüntüsü vardı. “Dünya bir tiyatro sahnesidir” diyen William Shakespeare’e benzer şekilde, Picasso da dünyayı bir boğa güreşi arenası olarak görüyordu.

        Sanatçı, son büyük koleksiyonu Suite 347’de yine aynı temaları ele aldı ama bu kez, kendi hayatının bir özeti olarak... Picasso’nun, yoğun erotizm içeren, teatral ve devrim niteliğindeki yapıbozumcu eserleri düşünüldüğünde şaşırtıcı derecede figüratif denebilecek bu resimlerinde özdeşleştiği karakter değişkenlik gösteriyordu. Kimi zaman matador oluyordu, kimi zaman boğa. Kimi zaman bozguna uğruyordu, kimi zaman dünyayı yeniyordu. Bir eleştirmene göre, antik Yunan mitolojisindeki Minotor adlı yarı insan-yarı boğa figürü İspanyol geleneğindeki güreş arenasına taşıyarak tutkulu ve kararlı bir şekilde şahsi mitolojisini yaratmıştı.

        KARANLIK BİR ŞÖLEN: BOĞA, MATADOR, AT...

        Picasso’nun, İspanyolların “corrida” adını verdiği boğa güreşlerine merakının sebebi, Malaga’da geçen çocukluğu sırasında, iflah olmaz bir boğa güreşi meraklısı olan babasından etkilenmesiymiş. İspanya geleneksel sanatlarına olan yakınlığının da etkisi olmalı. Bir de, henüz küçük bir çocukken babası onu ünlü matador Cara Ancha’yla tanıştırmış. Picasso hatıralarında Ancha’nın dizleri üstüne oturup kıyafetinin püskülleriyle oynadığı o günü hiç unutamadığını anlatıyor.

        Sergideki “Boğa Oyunları” serisi çok önemli. Bu bölümdeki üç gravürde, elinde boğa maskesi taşıyan ve çevresindeki kadınlara kur yapan bir erkeği, muhtemelen bizzat sanatçıyı görüyoruz. (Picasso’nun fotoğrafçılara kimi zaman boğa maskesiyle poz verdiğini unutmayalım.) İlk gravürde sezdiğimiz tehditkâr hava, sonrakilerde tevekkül içeren bir oyuna dönüşüyor.

        Bana kalırsa serginin can alıcı bölümü, at, matador ve boğa imgelerinin karanlık bir şölen gibi canlandırıldığı “Boğa Güreşleri” serisiydi. Aynı anda hem ürkütücü hem de büyüleyici olan bu gravürlerde bir boğa güreşine ait vahşi görüntülere bakarken, aslında hayatla ölüm arasındaki mücadeleyi izledik; müthişti.

        APPLE'IN DERS OLARAK ÇALIŞTIRDIĞI SERİ

        Serginin “Boğayı Yapısöküme Uğratmak” adlı bölümü, Picasso’yu daha iyi tanımak, sanatta neyi başardığını daha iyi anlamak isteyen herkese ilginç gelecektir. Ayrıca Apple’ın ünlü okulunda “Nasıl Picasso gibi çizilir?” diye bir ders olduğunu ve ders verenlerin, Steve Jobbs’un izinden gitmeyi hayal eden genç tasarım öğrencilerine minimalleşmenin önemini kavramaları adına bu 11 taşbaskı eseri çalıştırdığını öğrenince, kendi adıma seriyi daha da ilginç buldum. Picasso’nun “Benim için resim, bir dizi yıkma eyleminin toplamıdır. Bir resim yapar ve sonra onu yok ederim. Lakin en sonunda, hiçbir şey ortadan kaybolmamış olur” sözüyle açılan bu bölümde, 1945 tarihli 11 taşbaskı eser yer alıyor. Bunlarda Picasso, boğa figürünü farklı üsluplarla ve her seferinde biraz daha minimalleşerek, biraz daha sadeleşerek ele almış. İlkinde gerçekçi ve gelenekçi bir boğa temsili, yani bildiğimiz boğaya benzeyen sıradan bir boğanın resmini görüyoruz. Sonrakilerde boğa aşama aşama değişiyor, önce zengin ve görkemli bir hal alıyor, ardından anatomik olarak parçalara ayrılıyor. Hatta bir tanesi bir kasabın boğanın yenebilecek kısımlarına dair hazırladığı bir rehberi andırıyor. Aynı boğa daha sonra kübist normlara teslim oluyor, en nihayetinde de gerçeküstücülüğe yakın bir estetikle fazlalıklarından ayıklanıyor. Son boğa, gövde, boynuzlar, kuyruk ve cinsel organdan oluşan birkaç küçük çizgiden ibaret.

        KADINLARI SEVEN ADAM MI , YIKICI VE ŞEHVETLİ BİR GÜNAH KEÇİSİ Mİ?

        Picasso’nun çocukluğu Malaga’da, annesi, büyükannesi, iki kız kardeşi, iki teyzesi ve bir hizmetçiyle birlikte geçmişti. Evde sadece iki erkek vardı, o ve babası... Eserlerinde kadınları saplantılı bir meşguliyetle resmetmesinin sebeplerinden biri, kadınlara ait bir dünyanın sakini olarak büyümesiydi. “Surviving Picasso” filminde onu tenin çağrısına, şehvete teslim olan bir “günah keçisi” olarak izlemiş, hayatına girmiş kadınlara ne kadar yıkıcı olabildiğini öğrenmiştim. Yine de Picasso’nun resimlerinde göz göze geldiğim şahsiyetli, mağrur, bağımsız ruhlu, enerjisi yüksek, en kışkırtıcı oldukları anlarda bile masumiyetlerini yitirmeyen kadınları bana göre mükemmeldi.

        ANTALYA KÜLTÜR SANAT

        Antalyalıların kendilerini yaşam boyu geliştirebilecekleri bir zemin yaratmak, kentteki yaşam kalitesini yükseltmek, gelecek nesillerin ufkunu geliştirmek, onlara kültürel bir vizyon sunmak, yaratıcılığın ve eleştirel düşünme becerilerinin artmasına katkı sağlamak amacındaki ATSO, bu yaz sonunda şehri yepyeni bir kültür sanat platformuyla tanıştırdı: Antalya Kültür Sanat.

        Gökkuşağının tüm renkleriyle bezeli iç açan, ruh tazeleyen bir binada açılan ve şehrin yeni simgelerinden biri olmaya şimdiden aday sayılan Antalya Kültür Sanat’ın temel çalışma alanı, ulusal ve uluslararası sergilere ev sahipliği yapmak, Antalyalıları ve kente gelen turistleri nitelikli sanat eserleriyle buluşturmak. Programda, halihazırda gezebileceğiniz Ara Güler ve Pablo Picasso sergileri var. Baharda, çağdaş sanatın aykırı çocuğu Andy Warhol’un ünlü “Çiçekler” sergisi açılacak.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ