Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Edebiyat Ahmet Telli: Gözaltına alındı öğretmenliği bitti

        Toplumcu Gerçekçilik akımının şairlerinden Ahmet Telli, 1946'da doğdu.

        * Toplumcu Gerçekçilik: Sanatçıyı toplumsal bir varlık olarak kabul eder. Sanatçının gelişimi, zaman içinde oluşmuştur. Bu nedenle sanatçı, toplumsal bir varlık, onun sanatsal ürünü de toplumsal eserlerdir.

        Dört yıl köy öğretmenliği yaptıktan sonra girdiği Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitiren Ahmet Telli, mezun olduktan sonra Anadolu'da çeşitli ortaokul, lise ve Gazi Eğitim Enstitüsü'nde Türkçe - edebiyat öğretmenliği yaptı. 1980'de Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından 'Sakıncalı yazar' olduğu gerekçesiyle göz altına alınan Ahmet Telli'nin öğretmenlik görevine son verildi. Göz altı süresinin sona ermesinden sonra çeşitli yayın evlerinde yönetici ve editör olarak çalışan Ahmet Telli, sıkıyönetim döneminden sonra öğretmenliğe geri döndü.

        REKLAM

        Ahmet Telli, sanatın işlevinin toplumsal olmasını öneren ve öngören lirik şiirleriyle dikkat çekerken şiirlerini insanın bireysel ve doğal durumlarından devinerek zenginleştirdi. Şiirleri, yaşamın gerçekliğinden süzülen, toplumsala, eşitlikçiliğe, bireysel ya da başka istemleri içeren önerilerde bulunan şiirlerdir. Bu bağlamda, Ahmet Telli'nin şiirlerinin 'Romantik' ve 'Başkaldırıcı' bir kimliğe sahip olduğu kabul edildi.

        ÖDÜLLERİ

        * Toprak Şiir Ödülü

        * Yazko Şiir Özendirme Ödülünü

        * Nevzat Üstün Şiir Başarı Ödülü

        ŞİİR KİTAPLARI

        * Yangın Yılları (1979)

        * Hüznün İsyan Olur (1979)

        * Dövüşen Anlatsın (1980)

        * Saklı Kalan (1981)

        * Su Çürüdü (1982)

        * Belki Yine Gelirim (1984)

        * Çocuksun Sen (1994)

        * Kalbim Unut Bu Şiiri (1994)

        * Kül ve Kil (1997)

        * Barbar ve Şehlâ (2003)

        * Yüzün Doğusu Gül (2009)

        GÜLÜŞÜN EKLENİR KİMLİĞİME

        Gün biter gülüşün kalır bende

        Anılar gibi sürüklenir bulutlar

        Ömrümüz ayrılıklar toplamıdır

        Yarım kalan bir şiir belki de

        Aykırı anlamlar arayıp durma

        Güz biter sular köpürür de

        Kapanmaz gülüşünün açtığı yara

        Uçurum olur cellat olur her gece

        Her gece yeniden bir talan başlar

        Acı ses olur, ses deli bir yağmur

        Eski bir eylüle gireriz böylece

        Sığındığım her yer adınla anılır

        Ben girerim, sokağı devriyeler basar

        Bir de gülüşün eklenir kimliğime

        GİDERSEN YIKILIR BU KENT

        Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider

        Bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında

        Yanlış adresteydik, kimsesizdik belki

        Sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar

        Biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı

        Üşür müydük nar çiçekleri ürperirken

        Gidersen kim sular fesleğenleri

        Kuşlar nereye sığınır akşam olunca

        Sessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunu

        Sustuğun yerde bir şeyler kırılıyor

        Bekleyiş diyorum caddelere, dalıp gidiyorsun

        Adını yazıyorum bütün otobüs duraklarına

        Öpüştüğümüz her yer adınla anılıyor

        Bir de seni ekliyorum susuşlarıma

        Selamsız saygısız yürüyelim sokakları

        Belki bizimle ışıklanır bütün varoşlar

        Geriye mapushaneler kalır, paslı soğuklar

        Adını bilmediğimiz dostlar kalır yalnız

        Yüreğimize alırız onları, ısıtırız

        Gardiyan olamayız kendi ömrümüze her akşam

        Gidersen kar yağar avuçlarıma

        Bir ceylan sessizliği olur burada aşklar

        Fiyakalı ışıklar yanıyor reklam panolarında

        Durmadan çoğalıyor faili meçhul cinayetler

        Ve ölü kuşlar satılıyor bütün çiçekçilerde

        Menekşeler nergisler yerine kuş ölüleri

        Bir su sesi bir fesleğen kokusu şimdi uzak

        Yangınları anımsatıyor genç ölülere artık

        Bulvar kahvelerinde arabesk bir duman

        Sis ve intihar çöküyor bütün birahanelere

        Bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun

        İsyan olur milyon kere, hiç bilmez miyim

        Sokul yanıma sen, ellerin sımsıcak kalsın

        Devriyeler basıyor karartılmış evleri yine

        Gidersen yıkılır bu kent kuşlar da ölür

        Bir tufan olurum sustuğun her yerde

        ÇOCUKSUN SEN

        Dünyanın dışına atılmış bir adımdın sen

        Ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi bu

        Şu samanyolu hani avuçlarından dökülen

        Kum taneleri var ya onlardan birindeyim

        Yeni bir yolculuğa çıkıyorum kar yağıyor

        Bir aşk tipiye tutuluyor daha ilk dönemeçte

        Çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum

        Dönüşen ve suya dönüşen sorular soruyorsun

        Sesin bir çağlayan olup dolduruyor uçurumlarımı

        Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman

        Birisi adres sorsa önce silaha davranıyorum

        Kekemeyim en az kasabalı aşklar kadar mahçup

        Ve üzgün kentler arıyorum ayrılıklar için

        Bir yanlışlığım bu dünyada en az senin kadar

        Ve sen kendi küllerini savuruyorsun dağa taşa

        Bir daha doğmamak için doğmak diyorsun

        Ölümlülerin işi bir de mutlu olanların

        Onların hep bir öyküsü olur ve yaşarlar

        Bırakıp gidemezler alıştıkları ne varsa

        Çocuksun sen her ayrılıkta imlası bozulan

        Susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit

        Ne olabilir, sorumun karşılığını bilmiyor kimse

        Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman

        Bir kaza olsa adı aşk oluyor artık

        Aşksa dünyanın çoktan unuttuğu bir tansık

        Seni bekliyorum orda, o kirlenen ütopyada

        Kirpiklerime düşüyorsun bir çiy damlası olarak

        Yumuyorum gözlerimi göz kapaklarımın içindesin

        Sonsuz bir uykuya dalıyorum sonra ve sen

        Hiç büyümüyorsun artık iyi ki büyümüyorsun

        Adınla başlıyorum her şiire ve her mısrada

        Esirgeyensin bağışlayansın, biad ediyorum.

        Çocuksun sen ve bu dünya sana göre değil

        Çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüm

        Bir çiçeğe tutundum düşerken, ordayım hâlâ

        Sallanıp durmaktayım bir saatin sarkacı

        Nasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle

        Zaman benim işte, nesneleşiyor tüm anlar

        Dursam ölürüm paramparça olur dünya

        Çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüğüm

        Uçurum diyordun bir aşk uçurum özlemidir

        Bırakıyorum öyleyse kendimi sesinin boşluğuna

        Tutunabileceğim tüm umutları görmeyeyim için

        Gözlerimi bağlıyorum geceyi mendil yaparak

        (Gözlerim bir yerlerde daha bağlanmıştı, bunu

        Unutmuyorum unutmuyorum unutmuyorum hiç)

        Bir rüzgâr esse ellerin fesleğen kokuyor

        Kırlangıçlar konuyor alnına akşam üstleri

        Bu yüzden bir kanat sesiyim yamaçlarda

        Üzgün bir erguvan ağacıyla konuşuyorum

        Ayrılığın zorlaştığı yerdeyim ve dalgınlığım

        Bir mülteci hüznüne dönüyor artık bu kentte

        Çocuksun sen alnına kırlangıçlar konan

        Bir bulutun peşine takılıp gittiğimiz yer

        Okyanus diyelim istersen ya da sen söyle

        Batık bir gemiyim orda, seni bekliyorum

        Upuzun bir sessizliğim fırtınalar patlarken

        Gövdem köle tacirlerinin barut yanıkları içinde

        Ve gittikçe acıtıyor yaralarımı tuzlu su

        Çocuksun sen, büyümek yakışmazdı hiç

        Gülüşünün kokusuyla yeşerdi bu elma ağacı

        (Soluğunun elma kokması bundandı belki)

        Bir elma kokusuna tutundum düşerken

        Sallanıp durmaktayım bir saatin sarkacı

        Nasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle

        Çocuksun sen, çocuğumsun

        CUMA:Ece Ayhan

        'KORONA GÜNLERİNDE ŞİİR'İN DİĞER ŞAİRLERİ

        REKLAM
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ