HT Gastro
Lezzetli Hatlar

En büyük zenginliği fakir mutfağı: Giresun

Geçen hafta son yıllarda iyice popüler olan 'gastro turizm'in favori rotalarından, güneydeki Gaziantep, Adana, Hatay'dan farklı bir noktada, 'yemek' deyince belki de birçok insanın aklına en son gelecek yerde kuzeyde Giresun'daydım. Kadir Kaymakçı Habertürk için yazdı.

Giriş: 20.09.2019 - 12:09 Güncelleme: 04.04.2024 - 10:01
Haberler Gastro Lezzetli Hatlar En büyük zenginliği fakir mutfağı: Giresun

“Bırakalım doğa işlerini kendisi hallettisin, o ne yapacağını hepimizden daha iyi biliyor...”

1800 metre yüksekteki Kulakkaya Yaylası’ndan denize doğru kıvrıla kıvrılan inen yolun her iki yanındaki ‘yeşil’ sonsuzluğa bakarken 400 yıl önce Montaigne’in, Bordeaux yakınlarda, doğayla kocak kucağa şatosundaki odasında yazdığı bu satırlar geldi aklıma.

İstanbul’da dev beton bloklar arasında akıp giden hayatlarımızın günlük harala gürelesi içinde unutup gittiğimiz o büyük mucizenin, doğanın kollarında geçen iki günün ardından beni, şehre, o beton cehennemine geri götürecek olan uçağa yetişmek için, o güzelim yeşilin karnını yararak homurdana homurdana ilerleyen minibüsün camına başımı dayamış Montaigne’yi, onun doğayla ilgili sözlerini düşünüyordum: “Ürünlerinin zenginliklerini ve güzelliğini kendi yaratıcılığımızla o kadar aşırı doldurduk ki, doğayı tamamen boğduk. Yine de o, saf ışığının parladığı her yerde, boşuna ve anlamsız girişimlerimizi bir şekilde utandırıyor...”

Harita

BALIK LOKANTASINDA SUDAN ÇIKMIŞ BİR BALIK

Geçen hafta son yıllarda iyice popüler olan ‘gastro turizm’in favori rotalarından, güneydeki Gaziantep, Adana, Hatay’dan farklı bir noktada, ‘yemek’ deyince belki de birçok insanın aklına en son gelecek yerde kuzeyde Giresun’daydım.

Kentin doğa ve yemek kültürünün tanıtımı amacıyla İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü öncülüğünde, Giresun Belediyesi, Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansı (DOKA) ile Zifin Hotel'in destekleriyle organize edilen ‘Giresun Gastronomi Günleri’ etkinliği çerçevesinde Kulakkaya Yaylası’ndan bir grup akademisyen ve gazeteciyle uçsuz bucaksız yeşil bir denizin içinde, daha önce hiç duymadığım, tatmadığım lezzetlerle tanıştım.

İstanbul’da bir saatlik bir uçuşla Ordu-Giresun Havalimanı’na indikten 20 dakika sonra Şoray Balık Lokantası’na girerken “Bir yemek turu için seçilebilecek en kötü gazeteci ben olabilirim” diye düşünüyordum. Her ne kadar son yıllarda beslenme alışkanlıklarımı değiştirmek için uğraşsam da ağzına balık süremeyen biriyim ben! Bu yüzden de bir balık lokantasında kendimi, bir hamsi çölde kendisini nasıl hissederse öyle hissediyorum!

SOFRADAKİ 3500 YILLIK LEZZET

Masaya otururken, “Şimdi iki gün boyunca balık getirecekler önüme” diye tadım biraz kaçsa da garsonun getirdiği ‘Isırgan Otu Çorbası’ alev alev yanan önyargılarımın ateşini söndürdü. Çorbanın yeşilliği aslında önümüzdeki iki gün boyunca ‘rengimizin’ ne olacağının mesajıydı. Yanında nefis mısır ekmeğiyle nefis bir çorba içtim...

Ben çorbanın keyfini çıkarmakla meşgulken yanı başımdaki ‘Peynir Profesörü’ İlhan Koçu, “Şu peyniri bir tat, nefis” dedi.

Tabakta bildik peynirlerden pek de farklı durmayan tulum peyniri benzeri peynir damakta bambaşka bir şeye dönüştü.

Ben peynirin lezzetiyle mest olmuşken İlhan Bey, “Hititler ve Çepniler var bu peynirde” dedi. Bir dilim peynirden 3500 yıl geriye giden İlhan Koçu’ya “O kadar bayat olamaz ya!” diye münasebetsiz bir espri yapmayı düşündüm bir an ama o devam etti: “1200’lerde Anadolu’ya gelen Çepniler göçebe bir kavimdi. O zamanlar peyniri hayvan derilerinin içinde yapıyorlardı. Yerleşik düzene geçmiş Hititler’in testileriyle karşılaşınca onlar da peynir yapış tarzlarını değiştirdiler. Bu peynir o iki kültürün buluşmasının eseri... Bir de içinde biraz su kalmış, biraz daha kurusa tam mükemmel olurdu...”

Bir dilim peynirden tarih dersi çıkaran İlhan Bey’in anlattıklarından Giresun’da 1200’lerde Çepniler’in yaşadığını öğrenmiş oldum.

‘TOMBUL FINDIK’ DÜNYACA ÜNLÜ

Giresun, Karadeniz Bölgesi'nin Doğu Karadeniz bölümünde, kuzeyde Karadeniz sahili ile güneyde Kuzey Anadolu dağları, batıda Ordu, güneybatıda Sivas, güneydoğuda Erzincan, doğuda Gümüşhane ve kuzeydoğuda da Trabzon ile çevrili yemyeşil bir kent...

Tarihi milattan önce 2000’lere kadar gidiyor.

İskitler’den Kimmerler’lere, Amazonlar’dan Hunlar’a, Peçenekler’den Oğuz Türkleri’ne onlarca kavim bölgede yaşamış, iz bırakmış.

Şehir adı kiraz anlamına gelen Kerasus veya Keresea kelimelerinden geliyor. Ben her ne kadar Giresun’u fındığın anavatanı diye bilsem de kent, kirazın başkentiymiş meğer, onu da bu gezide öğrenmiş oldum.

Tam da bu noktada Giresunlular’ın fındıklarını yere göğe koyamadıklarını belirteyim. Ordulular ne der bilmem ama Giresunlular dünyanın en lezzetli fındığının kendi şehirlerinde yetiştiğini söylüyorlar. İlin tamamında yetişen tombul fındık 2001 yılında Türk Patent Enstitüsü’nden ‘Coğrafi İşaret Belgesi’ almış. Dünyadaki tek Fındık Araştırma Enstitüsü'nün 1936’da Giresun’da kurulduğunu belirtmeden de geçmiyorlar.

Giresun’un Montaigne’nin doğa ile ilgili derin düşüncelere daldığı Bordeux’un birkaç yüz kilometre güneyinde yer alan Fransa’nın Marsilya kentiyle taa 1500’lü yıllara dayanan fındık ticareti öyküsü ise başlı başına bir yazı konusu!

Biz şimdi asıl konumuza, yemeğe dönelim...

‘MAVİ GÖL’E BROKE SHIELDS GELİR Mİ?

Balıkçıdaki lezzet şölenini bırakıp Kulakkaya Yaylası’na doğru yola çıkarken günün geri kalanında ağzıma bir lokma daha sürmem diye düşünüyordum...

Ama işte ‘hayat biz planlar yaparken başımıza gelenlermiş...’

Şehir merkezine 45 kilometre uzaklıkta ve 1800 metre yükseklikteki yaylaya giderken yolda bir doğa harikası sizleri bekliyor. Yani bence kelimanin tam anlamıyla ‘Mavi Göl’e ‘doğa harikası’ demekten başka bir sıfat yok.

Dereli İlçesi sınırları içindeki Kuzualan Tabiat Parkı’na 200 metre uzaklıktaki Hava Deresi içinde büyüklü küçüklü üç göl bulunuyor.

Bu göller kireç taşları ve sodalı suyun etkisiyle görebileceğiniz en güzel turkuaz mavisiyle görenleri kendisine hayran bırakıyor. Arabaları yol kenarına park edip yüzlerce merdiven inerek bu muhteşem gölün kenarında fotoğraf çektirmek eminim ‘instagram fenomenleri’ için bol bol ‘like’ demek.

‘Et Profesörü’ Cüneyt Asan’ın ‘küçük bir yeryüzü cenneti’ olan Mavi Göl’ün tüm dünyaya tanıtılması için ‘harika’ bir fikri var: “1980’lerin unutulmaz filmi Mavi Göl’ün yıldızı Broke Shields’i Giresun’a getirip gerçek ‘Mavi Göl’le buluşturalım...”

Bu sözlere “Harika bir fikir”den başka ne diyebilirim ki...

KULAKKAYA YAYLASI’NDA YEKPARE GENİŞ BİR AN

Gölü arkada bırakıp Kulakkaya Yaylası’na vardığımızda dağların arasında sel gibi akıp gelen bir sis karşılıyor bizleri.

Dr. İbrahim Özkuş’un her santimetrekaresinin elleriyle yaptığı Zifin Otel, yaylanın ruhunu yansıtıyor. Bir otelden çok bir film setinin içinde gibi hissediyoruz kendimizi.

Eşyalarımı odama bırakıp, otelin sonsuz bir yeşilliğe bakan terasında, her gün içtiğim çaydan çok daha farklı ve lezzetli olduğuna yemin edebileceğim çayımı yudumlarken bir yandan da, en son ne zaman bu kadar sessiz bir ortamda bulunduğumu düşünüyordum.

Tapınar’ın dediği gibi ‘yekpare geniş bir anın parçalanmaz akışı’na kendimi kaptırıp gittiğim 5-10 dakikanın kıymetini şimdi gazetedeki odamda bu satırları yazarken daha iyi anlıyorum...

Neyse...

“Bugün artık ağzıma tek bir lokma bile atmam” diye düşünen ben, Dr. İbrahim Özkuş’un tıpkı otel gibi, yine her birini kendi elleriyle yaptığı çeşit çeşit yemekleri görünce anında fikrimi değiştiriyorum.

SOFRANIN BAŞROLÜNDE KARALAHANA VAR

Giresunlular mutfaklarına ‘fakir mutfağı’ diyor. Tarım arazisi yok. Coğrafya hayvancılık için de çok uygun olmadığından et yemekleri yok denecek kadar az... Balık da kararında. Ama o yeşil doğa yöre insanının sofralara binbir çeşit ‘ot’ koymasından başka şans tanımamış. İyi ki de böyle olmuş. Özellikle vejetaryenler için bir cennet Giresun mutfağı.

İbrahim Bey’in masaya dizdiği lezzetleri arasında ilk dikkat çeken şey karalahana! Giresun’da karalahananın çorbadan turşuya her şeyi yapılıyor. Karalahana Diblesi, Karalahana Döşemesi, Karalahana Sarması...

Dedim ya Giresun mutfağının kralı ‘ot’lar. Adı ‘kiraz’dan gelen bir kentte kiraz yemeği olmaz olur mu! Giresun’a özgü beyazlı kırmızılı kirazdan yapılan ‘Kiraz Tuzlusu Kavurması’nın lezzetini anlatamam tatmanız lazım.

Çalı Çiçeği ve Isırgan Otu Çorbası, Galdirik ve Diken Ucu Kavurması, Pazı Mücveri, Sakarca Kızartması... Tüm bu yemeklerin lezzeti bir yana hafifliği insanın şaşırtıyor.

Tüm bunların yanı sıra yazının başında da bahsettiğim tulum peyniri ve çökelek resmen ‘damak çatlatıyor!’

Tatlı olarak üzümden yapılan Samaksa’yı (Pekmez Yağlaşı) nasıl anlatacağımı inanın bilmiyorum. Sadece biraz üzüm, un ve sütle akıllara seza bir tatlı çıkmış ortaya.

Bütün bu yemeklerin üzerine ‘lezzetli’ bir uykunun ardından insanın gözünü doyuran bir kahvaltı masasına oturacağımı rüyamda görsem inanmazdım. Ama işte gelin görün ki bir gastronomi turundan başka ne bekler ki insan...

BİR MANTAR BU KADAR LEZZETLİ OLABİLİR Mİ?

Adını 1300’lü yıllarda bölgede yaşayan Gırıklı Aşireti’nden alan Gırık Bahçe’ye girerken yüzünüze çarpan tazelik şaşırtıcı. Burada bahsettiğim tazelik, karşınızda uzayıp giden yemyeşil ormandan gelen havanın tazeliği kadar, sofradaki ürünlerin tazeliği aynı zamanda.

Mekanın işletmecisi Zeki Çakır ama yıldızı mutfakta tüm lezzetleri hazırlayan eşi Şükran Hanım...

“Bu nasıl yumurta!” diye sahanda yumurtayı överken Adnan Bey, “Bunlar tavuktan alınan yumurtalar” diye espri yapıyor.

Dünyanın denize en uzak deniz fenerine bakarak yaptığımı kahvaltıdaki dağ çileği reçelinin başka bir dünyadan geldiğine yemin edebilirim ve bir de ‘Şalvarlı Mantar’ var... Peki ama bir mantar bu kadar lezzetli olabilir mi?

Kuzukulak Yayla’sında orman içinde yapacağınız kısacık bir yürüyüşte onlarca farklı mantara rastlamanız mümkün. Tabii ki hepsi yenmiyor! Ama bir gün Gırık Bahçe’ye yolunuz düşer ve şansınıza çok az bulunan ‘Şalvarlı Mantar’a denk gelirseniz bir mantarın bu kadar lezzetli olabileceğine siz de inanamayacaksınız...

Unutmadan Şükran Hanım’ın ‘Karalahana Çorbası’ bir başyapıt, ev yapımı ‘acı’ pul biberle damağınıza bayram ettirmeden Gırık Bahçe’den ayrılmayın...

VEJETARYENLER İLK HEDEFİNİZ GİRESUN

Giresun muhteşem doğası ve 180’den fazla ‘vejetaryen’ lezzetiyle ülkenin güneyindeki ‘gastro turizme’ bir alternatif olmak için harekete geçmiş durumda.

Vali Harun Sarıfakıoğulları, Belediye Başkanı Aytekin Şenlikoğlu, DOKA (Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansı), THY Giresun Şubesi ve İl Kültür ve Turizm Müdürü Kemal Gürgenci ve Giresunlular kenti bir gastronomi destinasyonu yapmak için el ele çalışıyorlar.

Güneyin kebaplarına alternatif bir rota arayanlar için uçsuz bucaksız yeşilliği, binbir çiçekli yaylaları, denizi ve ‘organik’ lezzetleriyle Giresun mükemmel bir adres...

GİRESUN’UN YAYLALARI

KÜMBET YAYLASI

1640 metre rakımlı yaylaya Giresun’a 60 km uzaklıkta. Günübirlik piknik için ya da hafta sonu tatili için ideal... Doğa yürüşleri ve kamp alanlarıyla Doğu Karadeniz bölgesinin en güzel yaylalarından biri Kümbet.

KULAKKAYA YAYLASI

Şehir merkezine en yakın yayla. Sadece 45 kilometre mesafede şehrin gürültüsünden uzaklaşıp doğayla başbaşa kalmak mümkün. Gelin Kayası, Mavi Göl, Çaldağ yaylanın görülesi yerleri arasında yer alıyor.

SİS DAĞI YAYLASI

Temmuz başına kadar karların erimediği 2100 metre yükseklikteki bu yayla Trabzon ve Giresun arasında yer alıyor. Sis Dağı Yaylası ‘C statüsünde Milli Park’ olarak korumaya alınmış.

KARAGÖL YAYLASI

Giresun’un en yüksek ikinci dağı Karagöl Dağları’ndaki yayla trekking tutkunları için harika bir bölge. Foto safari ve kuş gözlemi sevenler de Karagöl Yaylası’nda beklediklerini fazlasıyla bulabilirler.

GİRESUN'DA GÖRÜLECEK YERLER

GİRESUN ADASI

Doğu Karadeniz’in insan yaşayabilen tek adası. 2. Derece doğal ve arkeolojik SİT alanı olan ada kıyadan 1 mil açıkta yer alıyor. 40 dönümlük bu adaya kıyıdan 40 dakikalık bir yolculukla ulaşılabiliyor. Mitolojide ünlü Altın Post Seferi’nde Herkül ve arkadaşlarının bu adaya uğradığı anlatılıyor. Adada yaşayan bir başka topluluk ise Amazonlar! Her yıl 20 Mayıs’ta Aku Şenlikleri’nde insanlar adanın atrafında kayıklarla tur atıp dilek tutuyor.

ZEYTİNLİK SEMTİ

Marsilya ile 1500’lerde başlayan fındık ticaretinin etkisi Giresun’un mahallelerinde de görülüyor. Kentteki Fransa elçiliğinin yanı sıra fındık ticaretinde kullanılan gemilerle Marsilya’dan getirilen malzemeler kullanılarak inşa edilen evlerin oluşturduğu Zeytinlik Semti’nde ‘Rönesas’ izleri görmek mümkün.

DAĞDA TREKKING, SAHİLDE YÜZME

Giresun ziyaretçilerine birçok aktivite de sunuyor. Yaylalarda trekking yapıp Doğu Karadeniz’in en geniş kumsalından denize girebilirsiniz. Dağlarda yamaç paraşütü yapabilir, kış aylarından düzenlenen kar festivallerinde off-road yarışlarına katilabilirsiniz. Akarsu ve göllerde olta balıkçılığı ve raftingin yarı sıra dalış turları da Giresun ziyaretinizde alternatifler arasında yeralabilir.

Kadir Kaymakçı

Bu içeriği paylaş
İLGİLİ İÇERİKLER