HT Gastro
Seyahat

Özgürce uç mavi kuş!

Kendisi bizlere veda edeli beş yıl olsa da, David Bowie'nin Berlin hatırasına götüreyim bu hafta sizi... Bundan birkaç yıl önceye, güneşli bir Berlin gününe ışınlanalım hep beraber. Ve önce sergisini, ardından izlerini takip ederek Berlin sokaklarını şöyle bir arşınlayalım... Baştan söyleyeyim dolu dolu bir Berlin günü vaad ediyorum.

Giriş: 15.01.2021 - 21:04 Güncelleme: 15.01.2021 - 22:39
Haberler Gastro Seyahat David Bowie'nin Berlin'deki evi

Ocak garip bir ay... Sanki takvim döndüğünde her zamankinden daha fazla efsane bize veda ediyor. Bu seferki yeni bir haber değil, daha doğru deyişle, bir efsaneye saygı duruşu yapıyorum. Kendisi bizlere veda edeli beş yıl olsa da, arada kalan beş yılda her daim dönüp dolaşıp dinlediğim Bowie ile olan yatıralım yazmalıyım dedim.

Işığı hala bizi aydınlatmaya devam eden bir efsaneneyi yazmalı, anlatmalıyım.

5 yıl önce hayatını kaybeden müzik dehası David Bowie'nin 70'li yıllarda yaşadığı evin girişine asılan resmi, Hauptstrasse, Berlin, Schoeneberg
-

İlk olarak Stardust “Yıldız Tozu” David Bowie’nin peşi sıra bir Berlin hatırasına götüreyim sizi... Bundan birkaç yıl önceye, güneşli bir Berlin gününe ışınlanalım hep beraber. Ve önce sergisini, ardından izlerini takip ederek Berlin sokaklarını şöyle bir arşınlayalım... Baştan söyleyeyim dolu dolu bir Berlin günü vaad ediyorum.

Schoeneberg
-

David Bowie sergisini Londra’da görmeyi çok istemiş, bir şekilde denk getirememiştim. Neyse ki şansım Berlin’de yaver gitti ve belki de çok daha enteresan bir keşifle gezdim Berlin’i, bu kez bambaşka gözlerle...

David Bowie sergisini gezerken Bowie’nin Berlin ile ilgili kurduğu cümlelere takılıyorum. 1976-1978 yılları arasında üç yıl aralıksız Berlin’de yaşayan sanatçı, “Berlin’de insan ya kendini kaybeder ya da kendini bulur, ben kendimi buldum” diyor.

Aslında Berlin mevzusunu şahane özetlemiş Bowie. Aradan neredeyse 40 yıl geçmiş, duvarlar yıkılmış, şehir kimlik değiştirmiş olsa da yine David Bowie’nin dediği gibi bu şehirde ya kaybolur ya da kendinizi bulursunuz.

Sevgisiz, mutsuz bir çocukluk geçiren Bowie, müziğe bir kaçış yolu olarak başlamış. Başarı dolu 70’li yıllar ona alkol, uyuşturucu, depresyon, aşırı kilo kaybı, paranoya ve megalomani de getirmiş ve hayatı çekilmez hale gelmiş. Dönemin önemli şarkıcılarından Luther Vandross, Bowie için “Hayatımda gördüğüm en beyaz adam” yorumunu yapmış.

1963 yılında “I Am Tired of My Life” şarkısı ile problemler gün ışığına çıkmaya başlamış. Bir çıkış noktası bulmanın kaçınılmaz olduğunu anlayan Bowie 1976 yılında kadim dostu Iggy Pop ile Berlin ́e gitmiş. Schöneberg semtine yerleşip, Hansa kayıt stüdyosunda “Low”, “Heroes” ve “Lodger” adlı albümlerini hazırlamış. Bowie bu albümler için “Adeta benim DNA’mı oluşturdu” diyor.

Berlin için ise kullandığı cümle şöyle: “Yıllar sonra ilk kez yaşam sevinci, inanılmaz bir özgürlük ve iyileşme duygusu hissettim. Bu şehirde kendini kolaylıkla kaybedebilirsin ama kendini bulabilirsin de.” Berlin’de yaşayan Alman ressam Erich Heckel, David Bowie’nin resim yapmaya başlamasına ilham kaynağı olmuş. Bowie “Heroes” albümünün kapağını bu ilhamla hazırlamış.

YILDIZLARA YOLCULUK

Gezdiğim onlarca yer, gördüğüm yüzlerce sergi içinde bu serginin yeri inanılmaz. Gerçekten de yaşadığım en özgün deneyimlerden birine tanıklık ediyorum. Yaklaşık 300 parçalık koleksiyondan oluşan video klipler, konser görüntüleri, şarkı sözü notlarından Alexander McQueen, Kansai Yamamoto gibi tasarımcılarla geliştirdiği kıyafetlere dek uzanan bir yolculuk bu.

Serginin girişinde Bowie’nin müzik kariyerinin ilk yıllarından bir televizyon programındaki söyleşi var. Beyaz bir gömlek, siyah bir takım, ince siyah bir kravat ve sarı küt kesilmiş uzun saçlarıyla Bowie, Beatles grubu üyesi gibi görünüyor. Sanki içinde görsel ve işitsel deha çıkacak bir müzisyen o değil. Sonra diğer enstalasyonlara geçiyoruz.

Bu arada bu sergide müthiş bir bluetooth deneyimi yaşadığımı da belirtmeliyim. Hangi fotoğraf ya da ekranın önüne gelirseniz, o görselle ilgili müzik ya da konuşma otomatik olarak kulaklığınıza yansıyor. Acayip iyi çözmüşler olayı anlayacağınız.

BİR BAŞKA BERLİN

Toplamda 3 yıl Berlin’de yaşayan David Bowie için yazar Victoria Broackes; “David, Berlin’de cinlerini yok etmeyi başardı” diyor. “Yassasin” adlı şarkısının ilham kaynağı ise Berlin’deki evinin Türk komşuları olduğu söyleniyor. Ben de sergiden sonra bisikletime atlayıp Bowie’nin izlerini sürmeye başlıyorum Berlin sokaklarında...

Bowie'nin 1970'lerde Iggy Pop ile beraber yaşadığı Berlin'de bulunan evinin sokağı, Hauptstrasse ...
-

Yol müziğim belli, bir gün önce David Bowie sergisinden aldığım albümler. “Let’s dance” ile başlayacak playlist, Bowie’nin Almanca şarkılarından biri olan “Helden” ile devam edecek. Fame, Ziggy Stardust, Space Oditty, China Girl, Freddie Mercury ile söyledikleri Under Pressure, Mick Jagger ile seslendirdikleri Dancing in the Street, Pat Metheny Group ile söyledikleri This is not America ve son albümden Stars ve Valentine Days şarkıları yol boyunca dönüp duracak.

Schoeneberg
-

DURAK 1: YAŞASIN DAVID BOWIE!

Gelelim efsanenin diskografisinde bizim için apayrı bir yeri olan o malum şarkıya... Rivayet o ki, David Bowie Berlin’de yaşadığı sokakta duvarın birinde “Yaşasın Devrimci Gençlik” sloganına rastlamış ve anlamını merak etmiş. Kendisine “longlive” şeklinde tercüme edilen kelimeden büyülenen Bowie’nin 1979 yılında yaptığı Türk oryantal ezgileriyle bezeli “Yaşasın” isimli parça ise, nedense sadece Türkiye ve Hollanda’da single olarak dağıtılmış. Bu yüzden sanki bize özel bir mesaj içeriyor gibi geliyor bana bu şarkı, bilmem yanılıyor muyum...

Yassassin - I'm not a moody guy

Yassassin - I walk without a sound

Yassassin - just a working man, no judge of men Yassassin - but such a life I've never known

Wecame from the farm lands

To live in thecity

We walked proud and lustful

In this resonant world

You want tofight

But I don't want to leave

Or drift away

DURAK 2: PARIS BAR

Dedik ya, kokain bağımlılığından kurtulmaya ve kendini yeniden inşa etmeye çalıştığı 1976-79 yıllarında, kankası Iggy Pop ile Berlin’de takılırken, ikilinin birlikte en çok zaman geçirdikleri yerlerin başında bulunan Paris Bar Savignyplatz’da, hala sanatçılar ve hipsterlardan oluşan kalabalık bir kitleyi ağırlamaya devam ediyor.

Aradan geçen yıllarda mekan popülaritesinden hiçbir şey kaybetmemiş. Ayrıca sonunda Iggy Pop’un mekandan sürüklenerek uzaklaştığı meşhur Rolling Stone dergisi röportajı da burada yapılmış.

DURAK 3: HANSA STUDIOS

Üçüncü durağım efsanevi Hansa Stüdyoları... Bowie’nin unutulmaz hiti “Heroes”u yazdığı ve en iyi albümlerinden üçünü -Low, Heroes ve Lodger’ı- kaydettiği yer burası... Bu üçlemenin başarısı pek de tesadüfi değil, nitekim ilerleyen dönemlerde Bowie’nin kendisi bu trioloji için “DNA’mı oluşturdu” diyecek. Hansa Stüdyolarının şöhretli müşteri listesi de bir hayli kabarık tahmin edeceğiniz gibi... U2’dan Nick Cave’e, Depeche Mode’dan Travis’e uzanan geniş bir portföye sahip stüdyo ancak randevuyla ziyaret edilebiliyor.

DURAK 4: HAUPTSTRASSE 155

Bowie'nin 1970'lerde Iggy Pop ile beraber yaşadığı evin önüne, Hauptstrasse sokağına, ölümünden sonra bırakılan çiçekler...
-

Dördüncü durağım Bowie’nin kadim dostu Iggy Pop ile paylaştığı daire. Üstadın ölümünden beri hayranları, apartmanın bulunduğu sokağın isminin Hauptstrasse’den Bowiestrasse’ye (Bowie Caddesi) çevrilmesi için imza topluyor. İsteyenler benim gibi kendi başının çaresine bakabilir, ancak meraklıları için Fritz Müzik Turları tarafından buraya ve Hansa Stüdyolarına düzenlenen özel geziler de var.

DURAK 5: POTSDAMER PLATZ

Potsdamer Platz
-

1930’larda Berlin’in Piccadily Circus’u diye tanımlayabileceğimiz meydan, 70’lere gelindiğinde Doğu ile Batı Almanya arasında öylece yatan, bomboş bir alandı artık... Ve tabii ki her iki taraftan da bol miktarda korumalıydı. Bugünse mağazaları, sinemaları ve adeta simgesi halini almış Sony Center ile ışıl ışıl bir alışveriş caddesi konumunda. Konunun Bowie ile ne ilgisi mi var? Bunun cevabı 2013 yılında müzik dünyasına parlak dönüşünü simgeleyen “Where Are We Now?” şarkısının dizelerinde saklı...

Had to get the train

From Potsdamer Platz

You never knew that

That I could do that

Just walking the dead

Sitting in the Dschungel On Nürnberger Strasse

A man lost in time

Near KaDeWe

Just walking the dead

Where are we now?

Where are we now?

YILDIZLAR ASLA UYUMAZ

Yaşamı, duruşu ve yaptığı işlerle her zaman sıra dışı olduğunu kanıtlayan efsanenin vedası da şanına yaraşır şekilde oldu. Ölümünden yalnızca iki gün önce yayınlanan yirmi beşinci ve son albümü Blackstar ile adeta kendini aşmakla kalmadı, pek çok otorite tarafından da gelmiş geçmiş en iyi albümler arasında gösterildi. Kanser olduğunu çok yakın çevresi dışında herkesten saklayan Bowie, bana öyle geliyor ki ölümsüz olduğunu göstermeyi amaçladığı projesi için en iyi caz müzisyenlerini bir araya getirerek, bir gizlilik anlaşması çerçevesinde kaydettiği albümünde bilinen tüm kalıpları bir kez daha yıkarken, bizlere şu sözlerle veda etmekteydi aslında:

Look up here, I'm in heaven

I've got scars that can't be seen

I've got drama, can't be stolen

Everybody knows me now

You know, I'll be free

Just like that blue bird

Now, ain't that just like me?

Oh, I'll be free

Just like that blue bird

Oh, I'll be free

Ain't that just like me?

Bizler ölmekte olan bir adamın ağzından çıktığını anlamamıştık bu sözlerin; oysa efsanenin son beş yılını nasıl planlayıp taçlandırdığını anlatan The Last Five Years belgeselinde, albümünün kaydını yapan ses mühendisinin son rötuşlarından geçmeyen orijinal kayıtlar, bize hırıltılar ve iç çekişlerle acı gerçeği hatırlattı. Yine de Bowie bize ölümsüz olduğunu çoktan kanıtladı..

Bu içeriği paylaş
İLGİLİ İÇERİKLER