HT Gastro
Seyahat

Arnavutluk hakkında 10 çarpıcı gerçek

Arnavutluk... Bir zamanlar Avrupa'nın dışa kapalı ve yoksul, komünist ülkesiyken, şimdi göl ve kanyonlarla dolu dağları, Maldivleri andıran göz alıcı sahil şeridi, tarihi, kültürel mirası ve hareketli gece hayatıyla Balkan yarımadasında gizli bir hazine gibi ışıldıyor.

Giriş: 16.06.2021 - 00:10 Güncelleme: 02.06.2022 - 13:30
Haberler Gastro Seyahat Arnavutluk hakkında 10 çarpıcı gerçek

Her yıl dünyanın pek çok yerinden daha fazla turist Arnavutluk’un bu ışıltısına kapılıyor. Yüzbinlerce yeraltı sığınağı, nobel ödüllü azizesi, evleri nazardan koruyan peluş ayıları, dedelerin macchiato keyfiyle gelin Arnavutluk hakkındaki en çarpıcı detaylara birlikte bakalım.

1
 <strong>İlk ateist devlet</strong> 

İlk ateist devlet

Arnavutluk, Osmanlı döneminde de, bağımsız bir devlet olduğunda da farklı inanışların bir arada huzur içinde varolduğu bir sosyal yapıdaydı. Ta ki Enver Hoca’nın baskıcı rejiminde pek çok dini yapı yıkılıp, din adamları hapsedilip ve dinleri ne olursa olsun Arnavutlar’ın özgürce ibadet etmeleri engellenene kadar. Din’i bir engel olarak gören Enver Hoca’nın kararlı adımlarıyla, Arnavutluk, ateizmi resmi olarak din hanesine yazan ilk devlet oldu. 1967’den 90’ların başında komünizm çökene kadar dini yasaklar devam etti. Rejimin çöküşünün ardından ülkedeki demokratik yeniden yapılanma hareketi içinde “laik”liğe geçildi. Arnavutluk şu anda eskisi gibi pek çok dinin çoğunlukla da sünni, bektaşi müslümanlar ile katolik ve ortodoksların bir arada hoşgörüyle yaşandığı bir toplum halini aldı. Öyle ki pek çok evde anne, baba ve çocukların farklı din ve mezheplere mensup olması oldukça sıradan bir durum. Başbakan Edi Rama da kendi ailesini örnek göstererek “Ben katoliğim, eşim müslüman, çocuklarım ise Ortodoks ve katolik” ülkedeki bu inanç özgürlüğü ve hoşgörü ortamını anlatıyor.

2
 <strong>Arnavut nüfusun çoğu ülke dışında</strong> 

Arnavut nüfusun çoğu ülke dışında

Arnavutluk nüfusu resmi rakamlara göre 2,9 milyon olsa da, gerçek rakamın bundan daha az olduğu, tüm dünyadaki Arnavut diasporasının ise 10 milyona yakın olduğu düşünülüyor. Çünkü 90’larda komünizmin çöküşüyle başlayan göç süreci, ivmesi azalsa da devam ediyor. O dönem ülkede sadece 800 bin Arnavut’un kaldığı, geri kalan herkesin özellikle İtalya ve Yunanistan gibi komşu ülkelere, yeni bir hayat kurmaya gittiği biliniyor. 1991 yazında Arnavutluk’tan İtalya’ya mülteci taşıyan Vlora gemisi bu umudun simgesi olmuştu. Onbinlerce Arnavut, adım atacak yer kalmayana kadar gemiye doluşmuştu. Akdeniz o zaman da umuda yolculuk edenlerin rotasındaydı. Bu kadar trajik olmamakla birlikte Avrupa’ya göç devam etti. Türkiye’de ise Arnavut asıllı yurttaşları da hesaba katınca 1,5 ila 3 milyon Arnavut’un yaşadığı iddia ediliyor. Bir de tüm Balkanlar’ın etnik yapısını düşününce dünyadaki Arnavut nüfusun çoğunun kendi vatanı dışında yaşadığını görmek güç değil.

3
 <strong>Dordolec: Evlerdeki gizemli ayılar</strong>

Dordolec: Evlerdeki gizemli ayılar

Arnavutluk’u güney sahillerine doğru biraz gezmeye kalkarsanız pek çok yerde evlerin üstünde peluş ayıcıkların, Arnavutça söylersek “dordolec”lerin asılı olduğunu görebilirsiniz. Düşünün, hava o kadar sıcak ki sokakta insan görmek bile zor, binalar dışarıdan oldukça boş ve sakin görünüyor, bir de üstlerinde oyuncak ayıcıklar asılı, gerçekten de asılı, bazen boyunlarından, renkleri solmuş, tozlanmış ama orada öylece korkuluk gibi duruyor. Oldukça ürkütücü ve gizemli, değil mi? Ama onların bir amacı var. Hatta amaç tam da bu: Tüm dikkati ve aslında kem gözleri üstüne çekmek. Yani nazar boncuğuyla aynı işi görüyor Çünkü nazar, Anadolu topraklarında olduğu gibi Balkanlar’da da geçerli bir olgu.

Kendini hapseden ülke

Diktatör Enver Hoca döneminde Arnavutluk, hem batı Avrupa’dan hem de zaman içinde Sovyet demir perde bloğundan izole bir ülkeydi. 40 yıldan uzun süre ülkeyi yöneten Hoca, önce Yugoslavya’yla, ardından Sovyetler ve Çin ile ilişkilerini kopartarak Arnavutluk’u hem politik olarak izole etti. Hem de sosyal anlamda yurttaşların yurt dışına giriş çıkışını engelleyerek bugünkü Kuzey Kore’yi anımsatan bir ülke yarattı. Bu izolasyon aynı zamanda dünyadaki ekonomik, teknolojik ve kültürel gelişmeleri de elbette dışarıda tutuyordu.

4
 <strong>Azize Rahibe Teresa</strong>  

Azize Rahibe Teresa

Bu kadar soğuk savaş ve Enver Hoca bilgisinden sonra size bir soru. Sizce dünyadaki en meşhur Arnavut kimdir? Gençler Dua Lipa diyecektir ama dünyanın tanıdığı en ünlü Arnavut tüm yaşamını yoksullara adayan Rahibe Teresa olsa gerek. Üsküp doğumlu Arnavut asıllı Rahibe Teresa, dünya barışına katkılarından ötürü de Nobel Barış Ödülü aldı.

5

97’de ölen Rahibe Teresa, ölümünden 19 yıl sonra, iki hastayı iyileştirme mucizesi gösterdiği gerekçesiyle Vatikan tarafından “azize” mertebesine yükseltildi. Kosova, Makedonya ve Arnavutluk; hangisine giderseniz gidin sokaklar, okullar ve kamusal alanların çoğuna Rahibe Teresa adının verildiğini görebilirsiniz.

6
 <strong>Hiç gelmeyen düşmanı bekleyen sığınaklar</strong> 

Hiç gelmeyen düşmanı bekleyen sığınaklar

Enver Hoca iktidarı boyunca ülkenin sürekli “dış güçler” tarafından işgal edileceğine dair büyük bir paranoya hakimdi. Kuzeyde Yugoslavya, batıda İtalya ve güneyde Yunanistan’ın Arnavutluk’u işgal edeceği düşünülüyor ve bu yüzden ülke fakir olmasına rağmen kısıtlı kaynaklar sürekli savunma harcamalarına ayrılıyordu. Başkent Tiran’dan en ücra köylere kadar bütün ülkede irili ufaklı “Bunker” adı verilen sığınaklar inşa edildi. Kubbe görünümlü, yerin altına doğru inen beton, demir ve çelikten inşa edilen bu sığınakların çoğu 1-2 kişiyi alabilecek kadar küçük, kimi ise daha büyüktü. Hiç gelmeyen düşmanlara karşı ülkeyi bekleyen yüzbinlerce bunker bugün hala kent meydanlarında, ara sokaklarda, deniz kenarında, orman içinde, köylerde, tarlalarda kısacası akla gelebilecek her yerde bir diktatörün paranoyasının canlı sembolleri olarak var olmaya devam ediyor.

7
 <strong>Ciğer yok, Elbasan Tava var</strong> 

Ciğer yok, Elbasan Tava var

Arnavutluk’un nesi meşhur desek gelecek cevapların büyük çoğunluğu “kaldırım” ve “ciğer” olur belki ama bu doğru değil. Soğan ve maydanoz eşliğinde ufak ufak doğranmış ciğer kızartması olarak tarif edebileceğimiz yemek Türkiye’de Arnavut ciğeri adıyla bilinse de Arnavutluk’ta gerek evlerde gerekse restoranlarda böyle bir yemeği bulmanız kolay olmayacaktır. Bu son derece karakteristik lezzeti, Osmanlı döneminde Arnavutluk’tan İstanbul’a gelen aşçıların taşıdığı, bu yüzden de bu adı aldığı söyleniyor. Ama adını Elbasan şehrinden alan, bizdeki süzme yoğurda karşılık gelebilecek salce kosi ve kuzu etiyle fırında pişirilen Elbasan Tava Osmanlı mutfağında da sevilen bir yemek olduğu için Türkiye de dahil tüm Balkanlar’da özel bir yere sahip.

8
 <strong>Çaresiz kalırsanız Türkçe konuşun</strong> 

Çaresiz kalırsanız Türkçe konuşun

Balkanlar’da 500 yıl süren Osmanlı hükümdarlığı elbette dilde de etkisini göstermiş. Bunun sonucu olarak pek çok Türkçe kelime hala Arnavutluk’ta yaygın olarak kullanılıyor. Bunlardan bazıları tencere, pencere, tavan, yastık, yorgan, kılıf, perde, çorap, çay, karanfil, çizme, fistan, boş, çapkın, budala, kira, misafir, zor, bekar, ilaç... Hatta Gyrokastra gibi bazı şehirlerde şu kelimelerin bile aynı olduğunu görebilirsiniz: “neyse, tek tük, zahmet…” Pek çok ülkede yoğurt için farklı bir kelime bulunmamasına karşın Arnavutluk’ta yoğurda “kos” denilmesi ise sizi şaşırtmasın. Arnavutça’nın zor bir dil olması belki de diğer dillerin öğrenilmesini kolaylaştırıyor. Bu nedenle çocuk, genç, yaşlı İngilizce konuşan birilerini bulmak gayet sıradan bir olay. Gidersek nasıl anlaşırız diye düşünmeyin. Çok zorlanırsanız da bir iki Türkçe kelimeyle şansınızı deneyebilirsiniz. Tabi yeni nesilin Türkçe öğrenmesinde Türk dizilerinin payı çok büyük.

9
 <strong>Arabanın "geç keşfi"</strong> 

Arabanın “geç keşfi”

İzolasyon had safhada ve yabancı ürünlerin girişi oldukça sınırlı iken elbette tüm ülkede sayılı “araba” olacaktı. Bazı kaynaklara göre 3 bin. Bu araçlar da Enver Hoca yönetiminin kullanımındaydı. Sıradan vatandaşlar ise ta 90’lı yıllarda araba alma imkanına kavuştu. Gelin buradan Arnavutluk’taki “yollar kötü” ve “araba kullanmayı bilmiyorlar” söylentilerine bağlanalım. Arabalı hayata geçişte belki de geçerli olan bu iddialar, zaman içinde dayanağını yitirse de söylenti devam etmiş. Bu yazıyı, kuvvetle muhtemel Türkiye’den okuyorsanız ve örneğin İstanbul trafiğini az da olsa biliyorsanız Arnavut şoförlere haksızlık edildiğini kabul edersiniz. Belki şehrin en işlek caddelerinde araçların trafiği engelleme pahasına rahatça durup kalkmasına anlam veremezsiniz ama yayanın her zaman üstün olduğunu söylememiz, trafik yaklaşımı hakkında bir fikir verecektir. Üstelik bir Amsterdam değilse bile, mesela Tiran’ın bir bisiklet şehri olduğunu söylemek yanlış olmaz. İşe ve okula bisikletle giden gençlerden tutun, pedal çevirerek sohbet eden yaşlı teyze ve amcalara kadar hemen herkes bisiklet kullanıyor.

10
 <strong>Kahve cenneti Arnavutluk</strong> 

Kahve cenneti Arnavutluk

Çaysız yapamayanlardansanız Arnavutluk’ta işiniz zor, muhtemelen poşet çay ile yetinecekseniz. Ama kahveciyseniz yaşadınız, çünkü Arnavutluk tam bir kahve cenneti. Arnavutluk, Avrupa’nın kişibaşına en çok cafe ve barı olan ülkeler sıralamasında hep en üstlerde. Son rakamlar Corona virus efekti nedeniyle değişmiş olsa da önceki yıllarda 16 bin cafe ve bar ile birinciliği elde etti. Starbucks’ın olmadığı Arnavutluk, daha çok İtalyan kültürü etkisi altında. Kahve deyince espresso ve türevleri anlaşılıyor ama Türk kahvesi de çok yaygın olarak içiliyor, hemen her cafede ve marketlerde bulabilirsiniz. Ayrıca kent meydanlarında peşi sıra şık ve kalabalık cafeler olsa da bu sadece modern bir trend değil; dağ köylerinde bile oturup macchiato’sunu içen yaşlı amcalar görmeniz mümkün.

Bu içeriği paylaş
İLGİLİ İÇERİKLER
İşte haftanın kültür sanat ajandası
Bu hafta vizyona giren dikkat çeken filmlerinin başında Dublör (The Fall Guy) yer alıyor. Eğlenceli bir aksiyon filmi izleme fırsatı veren Dublör'de, dublörlüğe geri dönen ve bir yandan kayıp yıldızı aramaya koyulan Colt Seavers'ın hikâyesini anlatıyor. Bu haftanın bir diğer dikkat çeken filmi Rekabet (Challengers). Luca Guadagnino yönetmenliğindedeki filmde, tenisi bırakmak zorunda kalınca koçluk kariyerine başlayan ve bu süreçte kendisini bir aşk üçgeninin içerisinde bulan Tashi’nin hikayesini konu ediniyor. Yerli korku filmleri arasında ise, yönetmenliğini ve senaristliğini Erman Bostan’ın üstlendiği Cadı filmi öne çıkıyor. Bir diğer yerli korku filmi de Zah-Har "Cin Ahalisi". Çocukların ve animasyon tutkunlarının ilgisini çekecek Küçük Don Kişot’un Maceraları (Giants of la Mancha), kasabasını korumaya çalışırken kendisini heyecan dolu bir maceranın içerisinde bulan bir çocuğun hikayesini konu ediniyor. Bu haftanın tiyatro oyunu ise yeni sahnelenmeye başlanan Kardeşlerimi Arıyorum oldu. 28 Nisan'a kadar devam edecek olan Artweeks İstanbul'da Türkiye'nin önde gelen sanat galerilerinin yanı sıra, kurumsal ve özel koleksiyonlarından, müze koleksiyonlarından eserler sanatseverlerle buluşuyor. Dünya Dans Günü kapsamında İBB Kültür tarafından bu yıl ilk kez düzenlenen Uluslararası İstanbul Dans Günleri, 2 Mayıs Perşembe günü sona erecek. Haftanın kültür sanat ajandasını Haberturk.com Yazı İşleri Koordinatörü Kadir Kaymakçı, HT Mikrofon'da Helin Genç'e değerlendirdi.